Ülkemizde kadına şiddet ve kadın cinayeti yoktur, diyebiliriz.
İnanmadınız mı? Öyleyse önceden bir yalana inandırılmış olabilirsiniz.
Haydi analitik zeka kullanalım ve durumu bir irdeleyelim. Hem de “kadına şiddet var” diyenlerin tanımları üzerinden.
Öncelikle “kadına şiddet nedir?” ona bakalım.
Birleşmiş Milletler Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi’nin birinci maddesinde, kadınlara yönelik şiddeti, “İster kamusal isterse özel yaşamda meydana gelsin, kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik acı veya ıstırap veren veya verebilecek olan cinsiyete dayanan bir eylem veya bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlamaya veya keyfi olarak özgürlükten yoksun bırakma” şeklinde tanımlanıyor.
Kadınlara Yönelik Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi’ne göre, kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, “Bir kadına sırf kadın olduğu için yöneltilen, oransız bir şekilde kadınları etkileyen” şiddettir.
Yapılan başka bir tanım: “Kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık.”
Kısacası kadın “cinsiyetinden dolayı bir şiddete maruz kalıyorsa” buna “kadına şiddet” deniyor.
Bu durumda bu tanıma “namus cinayetleri” giriyor. Erkek zina yaptığında cezalandırılmıyor fakat kadın yaptığında cezalandırılıyor. Namus cinayetleri de ülkemizde yok denecek kadar azaldı artık.
Bunun dışında kadına şiddet ya da kadın cinayeti denilen olaylara bir bakalım.
Şiddete uğrayan ya da öldürülen kadınların çoğu erkek arkadaşları ya da boşanma safhasındaki kocası tarafından şiddete maruz kalıyor.
Bu erkekler bu kadınları cinsiyetlerinden dolayı öldürmüyorlar. “Aaa bu zaten kadın, ben gidip bir öldüreyim” demiyorlar.
Aralarında bir mesele olduğu için öldürüyorlar. Kavga ediyorlar, aldatıyorlar, tartışıyorlar, ayrılıyorlar, boşanıyorlar, boşanamıyorlar… Bazen de kadınlar kocalarını öldürüyor. Ona erkeğe şiddet diyor muyuz?
İki kişinin arasında haklı ya da haksız bir meseleden dolayı oluşan şiddet, cinsiyete dayalı şiddete girmiyor, yani buna “kadına şiddet” ve “kadın cinayeti” denemez.
Mesela, bir kadın aralarında bir meseleden dolayı erkeğe hakaret ediyor, aşağılıyor, adam da şiddet uyguluyor. Aynı hareketi bu adama bir erkek de yapsa ona da aynı tepkiyi yine gösterir. Trafikte basit bir meselede ya da komşu gürültüsü, tarla takım meselesi gibi pek çok konuda şiddet ve cinayet oluyor.
Yani erkeğe ters bir davranışı erkek yaptığında ”zararı yok canım, hem cinsim bu da erkek, yapabilir” demiyor; aynı davranışı bir kadın yaptığında “kadın cinsinden birisi bana bunu yapamaz” deyip şiddet göstermiyor. O harekete tepkisi neyse onu gösteriyor.
Hatta çoğu zaman tam aksi bile oluyor. Erkek yaptığında yumruğu çakacağı bir davranışı bir kadın yaptığında pek çok erkek hoş görme eğilimindedir. “Kadın olduğuna şükret” falan denir, “sen bir kadın olmasaydın ben sana gününü gösterirdim…” gibi cümlelerle erkekler kendilerini kontrol ederler. Yani karşılarında bir kadın olduğu için şiddet uygulamak değil, kendini kontrol etmeye çalışmak daha ön plandadır.
Bizim genel olarak erkeklerimizin yanında kadın; bacı, ana, eş olarak hep kutsal sayılmıştır. Feminizm hareketinden sonra kadınlarda gelişen erkek düşmanlığı, kadınların saldırgan davranışları, cinsel özgürlük mücadeleleri kadınların erkeklerin yanında kredisini ve saygınlığını azaltmıştır. Fakat yine de toplum temelinde kadına saygı vardır.
Bizdeki şiddet olaylar, aile içi şiddet tanımına giriyor.
Aile İçi Şiddet Nedir?
“Evli olunan ya da boşanılan eşin (kadın-erkek) diğer eşe, çocuklarına ya da akrabalarına yönelik; tehdit, baskı ve özgürlüğün keyfi engellenmesini içeren, fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik açıdan zarar görmeye sebep olan her türlü tutum ve davranış aile içi şiddettir.”
Yani bizde “kadına şiddet” diye lanse edilen tamamen “aile içi şiddet”tir.
Aile içi şiddet tanımı üzerinden bakarsak ülkemizde erkeğin kadına şiddetinden daha fazla kadının kadına (gelin-kayınvalide), kadından çocuğuna ve kadından erkeğe şiddet, erkeğin kadına şiddetinden kat kat fazladır.
Şiddetin tek başına tanımı internette bulmakta zorlandım zira şiddet yazınca sayfalarca kadına şiddet ile ilgili yazılar çıkıyor. Sanki çocuğa ve erkeğe yapılan şiddet hiç yokmuş gibi.
Şiddetin tanımına gelince: Dünya Sağlık Örgütü’nün tanımına göre şiddet:
“Sahip olunan gücün veya iktidarın, fiziksel ya da ruhsal bir yaralanmaya ve kayba neden olacak biçimde bir başka insana, kendine, bir gruba ya da bir topluma doğrudan ya da dolaylı yolla uygulanmasıdır.”
Şiddet tanımına girmesi için yapılan eylemin bir kasıt taşıması bilinçli kontrollü ve planlı olması, yani bir zarar verme amacı taşıması gerekiyor.
Öfke, kızgınlık ve nefret göstermek; aşağılamak veya cezalandırmak; tahakküm etmek ve kontrolde tutmak, şiddetin göstergeleri sayılıyor.
Bu duruma göre baktığımızda aile içi şiddette kadınlar değil, erkekler çoğunlukla mağdur.
Evlenen erkeğin,
Özgürlüğü kısıtlanıyor: Erkek bekar arkadaşları ile görüşemiyor, karısı olmadan seyahate çıkamıyor, istediği gibi kendi ailesinin yanına gidemiyor, hiç istemese de hanımın korkusundan sürekli karısının ailesi ile hemhal olmak zorunda kalıyor, ya onlar geliyor ya onlar onlara gidiyor. Fakat kendi ailesi ile karısının izni dışında görüşmesi yasak. Gizli gizli kendi ailesi ile görüştüğü için karısının şiddetine uğrayan erkekler var.
Kısacası özgürlüğün kısıtlanması şiddet sayılıyorsa, günümüzde kadınların kocadan izin alması gibi bir kavram kalmadı, kocaların kadınlardan izin alması ya da alamaması var artık genel uygulamada.
Ekonomik şiddete maruz kalıyor: Pek çok erkek kendi kazancını istediği gibi harcayamıyor. Karısının direktifleri doğrultusunda harcayabiliyor ya da karısına veriyor. Maddi sıkıntıda olan kendi ailesine karısının izni olmadığı için yardım edemeyen pek çok erkek var, ya da gizli gizli yardım eden.
Söz hakkı elinden alınıyor: Yine baktığımız zaman evlenince kadınların değil, erkeklerin söz hakkı elinden alınmış oluyor. Çoğunluk evlerde kadın iktidarı var, erkekler hanımlar ne dese onu yapıyor. Bunu pek çok ünlü erkek de magazin haberlerinde dile getiriyor. “Ben hanımcıyım, babam da öyleydi, bizim evde hanım ne derse o olur, peki de rahat et…” gibi erkeklerin açıklamaları var. Ve bunu da herkes alkışlıyor.
Tam aksi olsa ünlü bir kadın çıkıp “Bizim evde kocamın dediği olur, itaat et rahat et…” dese “Yazık, ezik, kezban, parası için mi adama katlanıyor… ”gibi pek çok kötü tepki alır, fakat normal olan oymuş gibi diğerini alkışlıyorlar.
Cinsel şiddete uğruyor: Evlilik birliği için eşin cinsel ihtiyaçlarını karşılamamak da cinsel şiddettir. Evlenmeyi kabul etmek demek, cinsel hayatı kabul etmek demektir. Evlilik hayatı içinde kadınlar mı erkekleri cinsel olarak daha çok reddeder, erkekler mi kadınları? Karısı tarafından reddedilen erkeklerin çok olduğu bilenen bir gerçek. Bizim toplumda kadınların çoğu cinselliği sopanın ucunda havuç gibi kullanıyor. “İstediklerimi yaparsan akşama belki…” Eşleri ile cinsel birliktelik değil, cinsel birlikteliğin hayali ile yaşıyor evli erkeklerin çoğu. Erkeğe cinsel şiddet de var.
Evet bir şiddet problemimiz var fakat bu daha çok kadından erkeğe.
Kadından kadına akraba içi şiddet var. Gelin-kayınvalide, görümce, elti… Kadına şiddete yönelik bir kanun çıkarılacaksa bu “kadınların kadınlara yönelik şiddetini bitirme amaçlı” olmalıdır.
Kadından çocuğa şiddet var. Çocuklar babadan değil anneden daha çok dayak yiyor ve anneleri tarafından kötü davranışlara maruz kalıyorlar. Mesela sadece dersleri iyi değil diye anne tarafından sürekli aşağılanan, yargılanan çocuklar var. Dünyada çocuk cinayetlerinde ilk sırada anneler var.
Genel durum bu. Tabii istisnalar var. Karısı üzerinden tahakküm kuran, evinde hiçbir söz hakkı olmayan kadınlar da var ama azınlıkta, ya da çocuğuna şiddet uygulayan babalar da var fakat azınlıkta. Çoğunluk evlerde kadın iktidarı var yıllardır.
Peki devlet yetkililerimiz neden çıkıp sürekli “kadına şiddeti bitireceğiz” deyip açıklamalar yapıp erkekler aleyhine kanun çıkarıyorlar.
Yok öyle bir şey, kadına şiddet falan yok. Ülkede kadına şiddet var, diye ezilip büzülmenize gerek yok.
80 milyonluk ülkede kadına cinsiyetinden dolayı sadece kadın olduğu için uygulanan şiddet yok denecek kadar az. Nüfusa oranla ülkemizde kadına şiddet, taciz, tecavüz de yok denecek kadar az. Batı ülkelerinde bunun kat kat fazlası vardır fakat onlar bunları gündeme getirmezler.
Kadınlar değil, yıllardır erkekler; hem kanunlar yoluyla hem medya hem toplum hem de aile baskısı ile erkek oldukları için psikolojik şiddet altındalar. Her öldürülen kadında bütün erkekler katilmiş gibi bir algı oluşturuluyor; her taciz ve tecavüzün cezası bütün erkeklere çektirilmeye çalışılıyor. Erkekler psikolojik bir şiddet altında bastırılıp sindirilmeye çalışılıyor ve insani haklarını bile savunamaz hale geldiler.
Sayın Başbakanımız, Adalet Bakanımız, Aile Bakanımız ve Milletvekillerimiz!
Birleşmiş Milletlerin ve Dünya sağlık örgütünün şiddet tanımını lütfen dönüp dönüp okuyunuz.
Bizde aile içi şiddet var ve aile içi şiddet evet artmıştır fakat kusura bakmayın bu şiddeti de kanunlar yoluyla siz artırdınız.
Sebepleri;
6284 gibi kadınları kocaya karşı kışkırtan, kadının beyanı ile evden attıran, erkeği kesin suçlu ilan eden adaletsiz kanunlarınız yüzünden aile içi şiddet arttı.
Erkek fiziksel bir şiddet uygulamadığı halde evinden atılıyor, çocuklarını göremiyor, mahallesine giremiyor. Kadınlara bunları yapsanız, inanın ortalığı yıkarlar. Erkekler yine seslerini çıkarmıyorlar. Arada cinnet geçirenler çoluk çocuk karısını ve kendini öldürenler de alkol ya da uyuşturucu problemi olanlardan çıkıyor.
Boşanma döneminde ömür boyu nafaka ve haksız yüksek tazminatlar, eşit mal paylaşımları, avukatların gazıyla kadınların kocalarına attığı iftiralar, bunlar hep şiddete karşı kıştırtıcı ve tahrik edici sebeplerdir.
Evliliğin ve boşanmanın bütün yükü erkeklerin üzerinde. Adam evi geçindirmek zorunda; karısına harçlığı az verse şiddet sayılıyor fakat kadın kazancını eve harcamak zorunda değil, yemek yapmak zorunda değil, ev işi yapmak zorunda değil, kocası ile yatmak zorunda değil…
Kadınların zorunda olduğu hiçbir şey yok. Kadınlara sorumluluk yok. Niye kadınların aklı mı yok??? Aklı olmayanın sorumluluğu olmaz.
Ya da kadınları havyan olarak mı görüyor ki özgürsünüz deyip evlerinden iteleniyor, onların aile bağlarını kopartılmaya çalışılıyor, kışkırtıcılar destekliyor ya da sessiz kalıyor?
Kadına şiddeti kimler destekliyor? Bir dönüp bakın “kadına şiddet var” diye kim yaygara koparıyor?
Din ve Hükümet karşıtı medya: Bunların derdi kadınlar değil, kadınlar üzerinden hükümeti yıpratmak. Şiddet gören kadınlar bahanesi ile (ki bunlar aile içi şiddete girdiği halde medya tarafında kadına şiddet diye lanse ediliyor) hükümete baskı yapıp aile yapısını bitirecek, toplumu içten çökertecek kanunlar çıkarmak bütün amaçları.
Ki Hükümet bu tongaya 6284 ü çıkararak düştü. Şimdi de 657 ile kadınların hoşlanmadığı erkekler devlet düşmanı ilan edilip işlerinden atılacaklar. İnşallah çıkmaz bu kanun. ferasetinizi bu kadar kaybetmiş olmamalısınız. Fakat böyle bir şeyi gündeme alıp görüşmeniz bile büyük ayıp. Bu medyanın tuzağına kaç sefer düşüldü, düşmeyin artık yeter.
Feminist Kadın Dernekleri: Feminist kadın derneklerinin çoğu PKK ve LBGT destekçisi, din ve hükümet düşmanı. Ne yaparsanız yapın onlara yaranamazsınız. Bu kadar kanunlar çıkardınız mutlu oldular mı, hayır. 6284 ten sonra aile içi şiddetin arttığını gördükleri halde ısrarla savunuyorlar. Çünkü onlar kadınların kanlarından besleniyorlar. Bunun için Avrupa Fonundan çok büyük paralar alıyorlar. Bakmayın timsah gözyaşı döktüklerine, her öldürülen kadın için seviniyorlar. Ülkede kadına şiddet ne kadar çok gösterilirse bu onların başarısı ve kazancı demektir.
Batı ülkelerinin en büyük amacı “İslam ülkelerini barbar göstermek” zira kendi tahrip edilmiş dinleri insanlara yetmiyor, mistisizim de bir yere kadar yama bile olmadı ve kendi insanlarının İslam’a girmesinden aşırı derecede rahatsızlar. Hatta Müslüman olan Avusturalyalı bir genç Müslüman olduğunu anne babasına söylediğinde onların ilk tepkisinin “Teröristlerin dinine mi girdin?” olduğunu söylemişti.
Batı bizi kadınların ve çocukların öldürüldüğü gaddar bir toplum olarak göstermek istiyor, hem dinimiz kötü görülsün hem de ülkemizi işgal etmek isterlerse kendi halkına karşı kadınları ve çocukları kurtaran kahraman olarak görülmek arzusu ile parayı kadın derneklerine akıtıyorlar.
Zaten bu derneklerin çoğu PKK yanlısı ve destekçisi. Devletin yıkılması ülkede kargaşa çıkması onları mutlu eder. Bir de bunun için dünya para alıyorlar, daha ne olsun.
Gelelim bizim kendini dindar diye tanımlayan fakat PKK lılarla aynı söylemlere sahip kadın derneklerimize.
İlk sebep onlar da Avrupa fonundan besleniyorlar.
İkinci sebep bir kısmı ne yaptığının, neye alet olduğunun farkında değil. Kadına şiddet yalanına inanmış, sorgulayan bir zekası da yoksa kendince hayır işi görüyor. Bir de bu derneklerin içinde cidden kötü niyetli kasıtlı ve kışkırtıcı davranan kadınlar var. İşte onlar tehlikeli. Onlar için tek duam “Allah tez zamanda tuzaklarını başlarına çevirsin.”
Geçmiş yıllarda bir şehrimizde dini bir vakıfta erkeklerin yaptığı kadına şiddetle ilgili bir çalıştaya katılmıştım. Sahadaki insanlar işin vehametinin farkında fakat seslerini yüksek çıkarmaya korkuyorlar aman işimden gücümden olmayayım diye. Rızkın Allah’tan olduğu unutulmuş maalesef.
Çalışmayı yapanlar on bin kadına şiddet üzerine sorular sormuşlar. Tabii şiddet oranları yüksek çıkıyor. Çünkü hazır sorular var ve bunlar hep yanlış yönlendirci.
“Sadece kadın olduğunuz için şiddet görüyor musunuz?” diye sorsalar sonuçlar çok değişir. Çalıştay sonunda vakfın yetkililerine: “Hazır bir çalışma yapmışken on bin de erkeğe sorsaydınız, şiddet görüyor musunuz diye” dedim. Vakıf yetkilisinin cevabı aynen şöyleydi: “Avrupa fonu erkeklerle ilgili yapılan çalışmalara para vermiyor.”
“Onu da kadınlarla ilgili aldığınız fondan verseydiniz.” demedim ama içimde kaldı şimdi söylüyorum “Onu da siz verseydiniz olmaz mıydı?” Aldıkları paraları ne yaptılar. Ceplerine atacak insanlara benzemiyorlardı, büyük ihtimal ya öğrenciye burs ya da evlenenlere yardım parası olarak kullanmışlardır.
İşte burada basiret lazım. Aile kurumu çöküyor sen Avrupa fonundan aldığın para ile onların amacına hizmet ediyorsun. Çalıştaydan belki olumlu sonuçlar çıkmıştır fakat hani kime ne faydası oldu. Kadına şiddet rakamları artmış göründü sadece ki aslında yapılan aile içi şiddet rakamları olduğu halde.
Özetle:
Değerli Hükümet Yetkilileri!
Lütfen bir an önce kendinize gelin. Sizin de elinizde medya var, karşıt medyanın hükmü altına girmek zorunda değilsiniz. Pek çok akademisyen ve değerli ilim insanları var. Onlara raporlar hazırlatın kendi medyanızı kullanarak, aslında ülkede bir kadına şiddet sorunu olmadığın anlatın.
Aile içi şiddeti bitirmek için 6284 ü kaldırın, yenilerini de getirmeyin.
PKK lı kadın derneklerinin carlamasına aldırış etmeyin. Kendi içinizdeki kadın derneklerini yeniden yapılandırın. Ailenin şerrine değil hayrına çalışsınlar.
“Kadına kalkan el kırılsın” sloganına “Erkeğe uzanan dil bükülsün” “Çocuğa uzanan el kırılsın”
“Hayvana, çevreye uzanan eller kırılsın” diye genelleştirelim. Mümin bunların hepsine karşı duyarlı olmalıdır. Haksızlıkları bir an önce bitirin. Adalet herkes içindir. “Allah, adaleti ve iyiliği emreder.” Adalet istiyoruz.
Batı ülkelerine kendinize güldürmeyin artık, şu tuzaklara düşmeyin yeter! Cephede savaşmak en kolayı, önemli olan içerdeki hainleri görmek. Biraz basiret lütfen. Şu feminist baskıdan kurtulun.
Bizim “kadına şiddet” sorunumuz yok “aile içi şiddet” sorunumuz var, bunun için aileye huzur ve muhabbet getirmek için yapılacaklar var, o eğitimlere ve çalışmalara yönelin.
Aileye huzur için, erkekler insan değilmiş gibi davranmayın, tek taraflı adalet olmaz.