Maalesef bu dünyada pek çok çocuk babasız büyümek zorunda.Özellikle Latin Amerika ülkelerinde ailesini terk eden babaların oranı hala oldukça yüksek. Pek çok insana göre bu durum işsizlik ve fakirlik gibi sosyal problemlerden kaynaklanıyor.
Bazılarına göre ise bu duruma sebep olan en önemli faktör, kültür: öyle ki bazı ortamlarda babanın kaçıp gitmesi kısmen normal bile görülebiliyor.
Özellikle 13-19 yaş aralığındaki gençlerde, beklenmedik bir şekilde gerçekleşen hamileliklerle babanın aileyi terk etmesi arasında güçlü bir ilişki olduğu söylenebilir.
Buna bir de tipik maço tavırlar eklendiğinde, pek çok erkeğin çocuğunu terk etmeyi negatif bir şey olarak algılamaması gibi üzücü bir sonuç bile söz konusu olabiliyor.
“Kampı terk et, savaşı başlat.”
– Anonim
Bir insanın yanında babası olmadan da büyüyüp olgunlaşabileceği gerçeği doğru olsa da, babası yanında olan birinin hayatta daha iyi fırsatlara sahip olduğu gerçeği de aynı şekilde doğru. Ayrıca babanın yokluğunun kişinin varlığına önemli derecede zarar verip durumun bir soruna dönüştüğü pek çok örnek de var.
Neden bir anne ve babaya ihtiyacımız var?
Psikoanalizler anne sevgisinin hem çok güçlü hem de eksik, etraflıca bir sevgi olduğunu ortaya koyuyor. Anne, bebeğinin hayatını tam anlamıyla kapsamlı bir şekilde etkiliyor.
Küçük ve büyük şeylerden, ufak tefek meselelere ve önemli olaylara, her şey annenin kontrolü altında. Anne, bebeğin dünyası, çocuğun içinde hareket ettiği evren. Çocuk, hayatının başlangıcından itibaren tamamen annesine muhtaç.
Anne ve çocuk arasındaki bu güçlü bağ, zamanın akışıyla devam etmeye meyilli oluyor. Çocuk, her konuda annesine güveniyor, onun söylediklerine uyuyor. Annenin çocuğunu kayıtsız şartsız seviyor, bu da küçük çocuğun kendini güvende hissetmesini sağlıyor.
Pek çoğumuz, yanımızda babamız da olduğu için şanslıyız. Şükürler olsun ki annenin dünyasının dışında da bir dünya var. Baba, annenin tam olarak kontrol etmediği bir dünya. O, annenin gerçeğinin başka bir tarafı. Anne ile çocuk arasındaki mutlak bağımlılık içeren ilişkiyi düzene sokmak için onların dünyasına giren üçüncü bir kişi.
Anne ve çocuk arasındaki karşılıklı bağımlılığın sınırlarını temsil ediyor. Onu sembolik olarak kanun diye adlandırabiliriz. Aynı zamanda o, dünyanın bize uyum sağlamayacağını, hatta bunun tam tersi olacağını öğrendiğimiz platform.
Farklı terk etme şekilleri
Bir çocuğa eşlik etmenin pek çok yolu olduğu gibi, onu terk etmenin de farklı yolları vardır. Firari baba, anneyi, çocuğunu büyütmesi için hem fiziksel hem de psikolojik olarak yalnız bırakandır. Çocuk için parasal destek sağlamaktan da kurtulmaya çalışır. Sorumluluk almaz ve çocuğa ne olduğuyla ilgilenmez.
Bir de çocuklarını fiziksel olarak değil de duygusal olarak terk edenler vardır. Çocukla ilgilenmenin annenin sorumluluğu olduğunu düşünürler.Oradadırlar, ancak çocuğu büyütme konusunda sorumluluk almaları gerektiğine inanmazlar. Çocuklarıyla konuşmazlar, onlarla zaman geçirmezler, çocuklarının hayatlarının nasıl gittiği konusunda hiçbir fikirler yoktur. Sadece faturaları öderler, arada bir kendileri için uygun olursa bazı kararlar alırlar. Küçük çocuklarıyla hiçbir etkileşime girmezler.
Bunun yanı sıra, duygusal olarak terk etmeyen ama fiziksel olarak çocuklarının yanında bulunmayan babalar vardır. Başka bir aile kurmuş ya da uzak bir şehre taşınmış olabilirler. Çocuklarının nasıl olduklarından, neler yaptıklarından haberdar olurlar, onların hayatlarındaki gelişmeleri takip ederler. Hiçbir zaman çocuklarıyla diledikleri kadar vakit geçiremeseler de, akıllarında ve kalplerinde çocukları vardır.
Terk etmenin yarattığı farklı sonuçlar
Terk etmenin her türlüsü kendine göre bazı sonuçlara sebep olur. Firari baba türünde, sonuçların vehameti ciddi ile çok ciddi arasında değişir. Eğer baba figürünün yerini başka birisi aldıysa, kısmen de olsa, negatif etki azalır. Boşluk doldurulmazsa, babanın yokluğuyla ilgili anılar çocuk için yıkıcı olacaktır.
Çocuk, anne-çocuk ilişkisinde üçüncü bir kişinin olmamasına uyum sağlamakta çok zorlanacaktır. Büyük ihtimalle kabuklarından çıkmakta, ufuklarını genişletmekte ve sahip oldukları yeteneklere güvenme konusunda sıkıntı yaşayacaklardır.
Duygusal yoksunluğun yarattığı bir dışlanmışlık hissi sırtlarına binecektir. Annenin “aynı anda hem anne hem de baba” olmaya çalışmasının hiçbir faydası yoktur. Ne kadar uğraşsa da, onun varlığı, çok ihtiyaç duyulan baba figürünün yerini dolduramaz.
Babaları tarafından terk edilen çocuklar dünyaya ve realiteye uyum sağlamakta zorlanırlar. Ayrıca, insanlara bağımlılık duyma korkusu geliştirmeye yatkındırlar. Kendileri birer “terk eden” haline gelebilirler. Eğer terk edilen bir kız çocuğuysa, ya erkeklere hiç güvenmez ya da çok güvenir. Bu durumda da üstesinden gelmeye çalıştığı terk edilmişlik yine onu bulur.
Terk etme kısmen yaşandıysa, sonuçları o kadar belirgin değildir. Aynı özellikler vardır ancak çok net değildir ve bir yere kadar fark edilmez. Her şekilde, babanın yokluğu özellikle de hayatın ilk yıllarında derin bir duygusal yara açar. O boşluk hiçbir zaman doldurulamaz ve yokluğunun bıraktığı izi silmek de oldukça zor olacaktır.
Kaynak: Aklınızı Keşfedin