Adamın biri oğluna; can verdiğim zaman senden tek isteğim var, o da ayağımın birine daha önceki bir çorap giydirmeyi umursamama etme! diye vasiyette bulundu. Zaman geldi her faninin sonucu onu da gelip aldı götürdü. Adamı teneşir tahtasına yatırdılar, imam efendi yıkamak üzere başına geçip görevini yapmaya başladığı zaman, meyyitin oğlu babasının vasiyetini arzederek:

«Babama kesinlikle bir daha önceki çorap giydireceğiz» dedi.

İmam:

— Olmaz, İslâm temellerine göre ölüye kefenden başka bir şey sarılmaz, dediyse de adam illa da babasına çorap giydirmekte ısrar ediyordu. O muhitin öğretmenleri bir araya gelip bu sorunu görüşmeye ve can ver-ü-ye çorap giydirilip giydirilemeyeceğinin mülakatını yapmaya başladılar.

İlim meclisinde bu mülakat devam etmekte iken içeri bir adam girip mevtanın oğluna bir mektup verdi. Mektup çocuğun babası tarafından verilmiş ve can verdikten sonra kendisine verilmesi istenmişti. Meyyitin oğlu babasının vazgeçtiği mektubu yüksek sesle okumaya başladı.

Mektupta şöyle denilmekte idi:

— «Oğlum! Görüyorsun ya, sana o kadar mülk-mal vazgeçtiğim halde, bana bir çorabı dahi çok görüyorlar. Elbette bir gün sen de benim gibi can verip gideceksin. Usunu başına topla… Sana da birkaç metre kefenden başka bir şey vermeyecekler. Sana vazgeçtiğim mülkü, iyi harca, sarf edeceğin yerleri iyi seç. Zira senin mezara götüreceğin amelinden başka bir şey değildir.»