Cıvıl cıvıl bir çocuktum ilkokulda…
Koridorlarda fırtına gibi koşar, köşe başlarından nasıl da hızlıca dönerdim… Önüme biri çıkarsa lastikleri kayan araba gibi ses çıkarır, frene basardım…
Öğretmenlerim beni severdi hep…
Sınıfta sıranın en önünde oturmak için arkadaşlarla itişirdik, ben kazanırdım bazen itişmeyi…
Öğretmenim “Açın bakalım ödevlerinizi” dediğinde, “Yaşasın!” derdim içimden… Ödevimi göstermek için içim kıpır kıpır olur, yerimde duramazdım…
Öğretmenim ödevimin üzerine kırmızı kalemle “kurdele” yapardı, çok hoşuma giderdi… Herkese söylerdi belki ama sanki en güzelini bana söylüyormuş gibi hissederdim “aferin” dediğinde…
Bir gün ateşim çıkmış, okula gidememiştim…
Ben odamda ter içinde yatarken, öğretmenimin sesini duymuştum salonda, inanamamıştım…
Pijamalarımla sallapati yataktan kalkıp içeri baktığımda öğretmenimi görmüştüm.
Birden üzerine koşmuştum “öğretmenim” diye…
Göğsüne yaslamıştı başımı, kalbinin sesini duymuştum, hiç unutmam…
Bir gün öğretmenim okula gelmedi…
Nedenini hâlâ bilmiyorum…
Yerine bir başka öğretmen geldi…
Ben yine ön sırada oturmuştum. Yeni öğretmenimi tanımak için bakıyordum…
Öğretmenim, elini arkaya koymuş, sıraların arasında dolaşıyordu… Beni görünce birden önümde durdu, o da bana baktı… Biraz kızgın gibiydi gözleri… Korktum, tebessüm etmeyi karıştırdım…
“Ne bakıyorsun bön bön! Sakat mısın oğlum!” deyince içimde bir şey koptu sanki…
“Belki de öğretmen değildir.” dedim kendi kendime… Öğretmenler çocuklara kızmaz, çocukların defterine kırmızı kurdeleler çizerdi.
Teneffüs için zil çaldığında, öğretmenime baktım, sonra dışarı fırladım… Bir çırpıda öğretmenler odasına gittim, öğretmenim orada mı diye baktım, yoktu… Belki bahçeye çıkmıştır diye bahçeye koştum… Yeni öğretmenim gördü beni koşarken. “Koşma oğlum koşma!” diye bağırdı, ben yine de koştum, bahçeye çıktım. Öğretmenim orada da yoktu…
İlk defa okuldan korktum… Kendimi yalnız hissettim.
İlk defa ön tarafa oturmak da istemedim…
Derste “Sen miydin koridorda koşan çocuk?” dediğinde yeni öğretmen, kalbimin çarptığını hissettim…
“Kalk tahtaya!” dedi.
Kalktım…
Avucumu açtırdı.
İlk defa dayak yiyecektim. Garip bir duyguydu. Başımı kaldırdım, Ahmet’e baktım.
O başkan yardımcısıydı, ben başkan.
Biraz utandım…
Öğretmen cetveli kaldırdı.
Ben gözlerimi kıstım, dudaklarımı sıktım… Belki vurmaz zannettim… Biraz bekledi…
“Kurallara uymazsanız böyle olacak bundan sonra.” dedi.
Kuvvetlice vurdu parmaklarıma…
Acıdan gözlerim yaşardı…
Elime üfledim acıyı bastırabilmek için…
“Bir daha koşacak mısın koridorda!” dedi, bir kez daha vurdu…
“Koşmayacağım” dedim… Gözlerimi sildim… Kolumdan tuttu, sırama itti.
“Git otur yerine!” dedi…
Arkadaşlarıma baktım, onlar da bana bakıyordu…
O günden sonra ön sıraya hiç oturmadım… Koridorda koşmadım… Ödevlerimi hiç yapmadım…
Ve o öğretmeni hiç sevmedim…
Ben, kendimi yanında iyi hissettiğim eski öğretmenimi ve onun defterime çizdiği kırmızı kurdeleleri sevdim…
Pedagog Adem Güneş