Çocuk elindeki resimle koşarak babasına gider:

“Babacığım bak senin için resim yaptım.”

Baba resme bakar ama anlamlandıramaz.

“Bunu mu çizdin benim için? Oğlum bu ne biçim resim? O kadar okula gidiyorsun bir resim bile yapmayı öğrenemedin mi?”

Çocuk biraz bozulur ama çok heyecanlı olduğu için devam eder.

“Ama baba bak burada ne var biliyor musun?”

“Oğlum burada hiçbir şey yok ki. Bir de heyecanlı heyecanlı anlatmaya çalışıyorsun. Yarın gidip öğretmenine soracağım. Akşama kadar ne yapıyorsunuz okulda?”

Çocuk biraz üzülür ama yine de ısrarla anlatmaya çalışır.

“Baba bak bir dinle! Bu sensin.”

“Oğlum bu kocaman bir yuvarlak nasıl ben oluyorum. Aptal mısın sen?”

Çocuk anlatmaya devam eder.

“Bak bu da annem.”

Baba iyice sinirlenir.

“Sen gerçekten beceriksizin tekisin. Bu nasıl anne? Böyle insan resmi mi olur?”

Çocuk devam eder.

“Bak bu da ben.”

Baba kâğıdı çocuğun elinden çeker “Çok saçma” der ve buruşturup atar.

Çocuk kâğıdı alır odasına gider sessizce ağlamaya başlar.

Sonra anne gelir yanına ne olduğunu sorar.

Çocuk anlatmaya başlar.

“Ben babam için çok güzel bir resim yapmıştım. Ama babam resmimi çok saçma bulup buruşturup attı. Beni dinlemedi bile!”

“Bana anlat” der anne.

Çocuk mutlulukla anlatmaya başlar.

“Bak bu büyük kocaman daire var ya o babam. Onu kocaman çizdim, çünkü o evimizin güneşi! Onun varlığı evimizi hem aydınlatıyor hem de ısıtıyor.

Bak bu gördüğün ağaç var ya o da sensin. Babam ışık olup evimizi aydınlatıyor ya o aydınlattıkça sen yeşeriyorsun.

Köklerini ikimizin de içine salıyorsun. Biz senin saldığın köklerle daha sağlam tutunuyoruz hayata, zarar görmüyoruz.

Bazen dallarınla gölge oluyorsun bize, yorulduğumuzda sırtımızı dayayarak dinlediğimiz gövde oluyorsun.

Dallarında meyveler var ya! Onlarla besliyorsun bizi. Bak burası da kocaman bir tarla. Biz burada top oynuyoruz babamla, bazen de bisiklete biniyoruz.

Bak bu da ben.

Ufak bir daire üzerine çizilmiş ince dallı bir çiçek. Babam gökyüzünde aydınlatıyor ve ısıtıyor, sen de köklerinle besliyorsun, sonra ben de topraktan sizin varlığınızla büyümüş bir çiçek oluyorum.”

Baba içeriden dinliyor onları.

Demin oğlunun getirdiği resimde sadece üç tane farklı büyüklükte daire ve küçük bir çiçek vardı.

Bir an çok pişman oldu ve üzüldü. Hemen kalktı ve oğlundan özür diledi.

Onun için üç tane sıradan daire ve çiçek, yavrusu için hayatının özetiydi.

Dilek Cesur

‘Seni Anlıyorum Anne’ kitabından alıntıdır.