Danışmanlık verdiğim ebeveynlerden duyduğum en üzücü şey, ebeveyn olmaktan keyif almıyor olmalarıydı. Özellikle de iş sınır koymaya geldiğinde, kafa karıştırıcı ve çoğu zaman suçluluk hissettiren bir hal alıyordu. Onları en çok endişelendiren şey ise çocuklarının da- tıpkı kendileri gibi- mutlu olmadıklarını hissetmeleriydi. Genellikle bunun sebebi ebeveynlerin ve çocukların sınırlar konusunda ortak bir kafa karışıklığına sahip olmalarıdır.
Bunlar aşırı katı olmaktan asla endişe etmeyen ebeveynlerdir çünkü onların yapısında böyle bir şey yok. Yıllar önce benim de olduğum gibi, Magda Gerber’in ebeveynlik yaklaşımına bayılırlar, bebeklere tıpkı insanlara duyduğumuz saygı gibi saygı duymamız gerektiğini söyleyen tavsiyelerine kulak verirler, çocukların doğal ve içten gelen motivasyonel gelişimlerine güvenirler ve çocuğun yönettiği/kendi kendine oynadığı oyunlara izin verirler. Güven, empati ve koşulsuz sevgi bizim gibi ebeveynlerde sanki zaten doğal olarak vardır. Sınır koymak? Pek sayılmaz.
Çocuklarımıza güven ve özgürlük sağlamaya odaklanmak bize çok kolay geliyor; fakat bu esnada çok daha mühim olan güvenli bir şekilde kök salma/yerleşme ihtiyacını görmezden geliyoruz. Çok fazla özgürlük aslında çocuklarımızı özgürlük karşıtı yapıyor ve rahatsızlıklarını sıklıkla limitleri zorlayan davranışlarla ifade ediyorlar.
Gerçek bir özgürlük ve mutluluk deneyimi için, çocukların ev kurallarını ve onlardan beklentilerini açıkça ifade eden, kibar liderlere ihtiyacı var. Özgürlük ve sınırlar arasında sağlıklı bir dengeye ihtiyaçları var. Ebeveynlerle çalıştığım 20 yıllık iş deneyimimde (ve kendim de bir ebeveyn olarak), bu konuda denge kurmakta bizi zorlayan sebeplerden yaygın olan bazılarını şöyle ifade edebilirim:
Çocuklarımızı üzmemeyi tercih ediyoruz (Kim tercih etmez ki?)
Çocuklarımızın güçlü duyguları ile ilgili rahatsızlık hissetmemiz, ebeveynlerin net sınırlar koymakta yaşadığı güçlüğün bir sebebidir ve aldığımız her karardan şüphe duymamıza neden olur:
Hmm, sanırım 5 yaşındaki çocuğumu aşağı sokağa kadar kucağımda taşıyabilirim, sırtım ağrısa bile.
Neden mavi fincanı vermiyorsun ki? Peki “Hayıııır, ben yeşili istiyorum!” diye bağırırsa ve bundan da tekrar vazgeçerse? Elbette buna sinir olurum ama sakinleşmesi için bir kere daha denemek daha kolay.
Acelem olmadığı için, bir on beş dakika daha hazırlanıp arabaya oturmasını bekleyebilirim.
Çocuklarımızın, koyduğumuz sınırlara karşı, yaşları gereği hissettikleri direnç ve yoğun duygusal reaksiyonlar bizi suçlu ve endişeli hissettirebilir. Hatta bu bütün günü mahvedebilir. Limit belirlemek için çalışmak ve ebeveynlerin bebeklik yıllarından keyif alabilmesi için bu temel dinamiklerle iyi geçinmek esastır (okumak:hayatta kalmak):
Kendimizden emin bir şekilde bir sınır belirleriz. Çocuğumuz bundan duyduğu memnuniyetsizliği ifade eder. Bu dışavurum hayal kırıklığı, hüsran, üzüntü, öfke ve hiddet içerebilir. Bu fırtına boyunca sağlam dururuz ve sabırla çocuğumuzun memnuniyetsizliğini görüp kabul ederiz. Çocuklar genellikle sınırlarımızı zorlar çünkü içten içe bizim sankinliğimizin güvenine, net cevaplara ve içlerindeki rahatsız duygudan kurtulmaya ihtiyaçları olduğunu bilirler. Bu duyguları kabul etmemiz test etme ihtiyaçlarını karşılar ve aynı zamanda sevgimizi göstermenin en güçlü yoludur. Pratik yaptıkça bizim için kolaylaşacaktır.
Kafa Karıştırıcı Tavsiye
Geçenlerde “cezalandırıcı olmayan ebeveynlik” uzmanlarının bir tavsiyesiyle hüsrana uğradım. Özellikle de, bana başvuran ebeveynler için bu önerilerin ne kadar yanıltıcı, kafa karıştırıcı ve cesaret kırıcı olabileceğini fark ettiğimde….
Karşılıklı güven için sınırları çocuklarınızla birlikte belirleyin
Bu formül güvensiz ilişkilenmesi olan çocuklar ve dertli ebeveynler için. Peki ya duygusal güvenlik ve iç huzuru- neyse ki iki yaşımızdayken bunların hepsine sahip olmamız beklenmiyor. Peki, bu ebeveynlerin kişisel sınırlara ve özbakım haklarına sahip olmadıkları anlamına mı geliyor? “Fil Adam” filminden şu cümle ne anlama geliyor: “Ben hayvan değilim!”.
Çocuklarınıza ceza gibi gelecek sınırlar koymayın.
Bu bizi bütün gün kendimiz hakkında düşündürebilir çünkü direkt olarak çocuklarımızı üzmek konusundaki korkularımıza ve şüphelerimize etki ediyor. Saygılı ebeveynler olarak cesaret verici bir şekilde cezalandırıcı olmayan disiplin yöntemine uyuyoruz; ve kendimiz ve çocuklarımız için en iyisi olduğunu düşündüğümüz kararları verebilmek için kendimize izin vermeliyiz.
Evet, çocuğumuz bize bağırmayı bırakmıyorsa,başka odaya taşımak sorun değildir, ne kadar üzülseler bile… Evet, açıkçası “Bu oyuncakları toplamama yardım edene kadar parka çıkmıyoruz.” ya da “Lütfen gel ve dişlerini fırçala, ondan sonra kitap okumak için bir saat ayırabiliriz.” ya da “Katlanmış çamaşırlarla oynamak istediğini görüyorum fakat onların bozulmasını istemiyorum. Bu yüzden sepeti alacağım ve sana kullanabileceğin boş bir sepet getireceğim.” demekte bir sorun yoktur.
Eğer daha sonra verdiğimiz kararın adaletsiz ya da gereksiz olduğunu düşünürsek, elbette özür dileyebiliriz ve fikrimizi değiştirebiliriz. Fakat çocuklarımızın güvenlik duygusu gelişimi için, bu kararları tereddütten çok güç platformundan ele almalıyız. Özgüveni yüksek çocuklara nazik liderler olmak için, önce kendimize güvenmek zorundayız.
Çocuklar sınırlarınızı zorladığında onları güldürün.
Ben biraz şapşal bir insanım ve bu şapşallığı çocuklarımla paylaşmaktan daha çok sevdiğim bir şey yok. Ancak çocuklar sınırlarımızı zorladığında hissettiğimiz rahatsızlığı hatta daha fazlasını kabullenme ve hatta bunu oyuna ve gülünecek bir şeye çevirme önerisinin abartılı olduğuna inanıyorum.
Fakat bu bazı “kibar” cezalandırıcı olmayan ebeveynlik uzmanlarının tam olarak tavsiyesi. Çocuklar vurmak ya da ısırmak gibi daha agresif davranışlar sergileseler bile önce bunu denememizi öneriyorlar. Bu öneride o kadar çok problem görüyorum ki nereden başlayacağımı bilemiyorum.
Gerçekten rahatsız olduğumuzda ya da öfkelendiğimizde, olmamış gibi davranıp neşeli olmaya çalışmanın ne biz ne çocuklarımız için faydalı hiçbir tarafı yoktur. Biz “sahicilik” için rol-model olmuyor muyuz? Ve böyle davranmak çocuklarımıza negatif duyguların doğal ve normal olmadığı gibi bir şey söylemez mi? Öfkelendiklerinde gülmeleri mi gerekir?
Peki ya çocuklarımızın davranışları bizi kızdırıyor ya da öfkelendiriyorsa? Kargaşa çıkarmak ya da çocuklarımızı yuhalamak için sağlıklı ve doğru bir vakit mi bu? Benim deneyimlerime göre, hayır.
İroniktir, bu uzmanlar ebeveynlerin bu zorlu deneyiminin normalleşmesine yardım etmekten ziyade çocukların negatif duyguları daima ifade etmesini desteklerler. Tavsiyeleri temel olarak şudur: “Ancak son çare olarak çocuklarınızın ağlamasına izin verin, önce dans edin, şarkı söyleyin ve yapabiliyorsanız onları güldürün.”
Dışsal sınırların çocuğumuzun özgür ruhunu yok etmesinden korkarız.
Bu durum esasında tam tersine doğru geçerlidir. Yıllar boyunca derslerimde, sınırlar koymakta zorlanan birçok ebeveynle çalıştım. En sonunda bunu başardıklarında ve değişiklikler yaptıklarında, çocuklarının davranışlarında ve tutumlarında oldukça dramatik dönüşümler oldu.
Eskiden talepkar ve yapışkan olan çocuklar bir anda ebeveynleriyle ve akranlarıyla paylaştıkları her ortamı kontrol etmeye çalışmayı bıraktılar. Oyuna odaklanmaya, akranlarıyla sosyalleşmeye, beslenme saatine katılmaya, gülmekte ve sevinçlerini ifade etmekte rahat hissetmeye başladılar. İşte özgürlük budur!