“Anne bu çiçeğin adı ne?” dedi..
Kaktüs dedim..
“Ne uzun dikenleri vaaar” dedi..
Nasıl da hayret etmişti.. İlk defa kaktüs görmüştü..
“Bu ne işe yarar? İçinde ne var? Kuşlar konar mı?” vs… dünya kadar soruyla eve getirdik..
Sorumluluk aşılamaktı amaç ve ‘bu çiçeği sulama görevini sana veriyorum’ dedim.. Nasıl da mutlu oldu..
“Ama Anne dokunamam ki elime batar” dedi.. “Dokunmadan suyunu vereceğiz. Uzaktan seveceğiz.. İyi de güneş alırsa şahane çiçekler açabilir ” dedim.. Bunu duyunca daha büyük bir hayretle ” bu çiçek mi açıyooooo” dedi… Evet dedim.. Dikenli olmasına rağmen harika çiçekler açabilir kaktüsler.. Fakat şunu unutma çok fazla sulamayacaksın. Yoksa çürür.. Zamanında ve yeteri kadar tamam mı fıstığım? – “Tamam Anne”….
Bir pinpon topu kadardı.. Yıllar içinde uzadı boy attı kocaman oldu. Çook sefer elimize battı.. Ama onu çok sevdiğimiz için, dikenlerine rağmen hoşgördük.. İhtiyacı kadar su, ihtiyacı kadar toprak ve yeterince ilgi gösterdik.. İhmal ettiğimiz zamanlar da oldu.. Yeri geldi çocuklar çarptı, düştü, toprakları döküldü.. Fakat her seferinde toparlamayı bildik..
Ne kadar büyüyecek, ne zaman çiçek açar hatta çiçek açar mı? Bilmiyoruz.. Karşılıksız sevmeye devam ediyoruz.. Dikenlerine rağmen..
Bir gün dikeni eline battı.. Canı çok yandı.. Ağlayarak geldi.. Batan dikeni çıkardık. Korkmuştu… İlk defa eline kaktüs batmıştı.. Daha yaşı çok küçüktü..
“Ah güzel kızım.. Bu daha ne ki? Hayatta öyle insanlarla tanışacaksın ki gönülleri de dilleri de dikenli.. Her konuştukları kalbine kalbine batacak… Öyle canın yanacak ki.. Hatta için kanayacak.. Ama yine de susacaksın.. Birilerinin hatırına suyunu, güneşini, toprağını eksik etmeyeceksin.. Yıllarca hatır için sevip idare edeceksin de yine de çiçek açmayacak.. Taa ki kendi içinde çürüyüp seni terk edene kadar “diyemedim..
Desem de anlamazdı.. Yaşı çok küçüktü.. Uzun bir hayat vardı onu bekleyen ve ne kadar acımasız olabilirdi gelecek bilmiyordum. Anne olarak dileğim asla boyası kalın, ruhları kara insanlarla karşılaşmaması idi. Eminim Annem de bizim için aynı şeyleri dilemişti..
Sev güzel kızım.. Sen yine de sev herkesi, her şeyi.. Dikenleri de olsa sev, çiçekleri de olsa.. Sen sevmekten vazgeçme yavrucuğum.. Dünya bir bahçe.. İçinde her türlü bitki var.. Kimi zehirli, kimi lüzumsuz, kimi cennetten gelmiş gibi mis kokulu.. O bahçeden geçeceksin kuzucuğum.. Belki ayağına batacak, belki canını acıtacak belki de seni kendine hayran bırakacak.. İşte bu yolculuğa da hayat diyoruz kızım.. Bahçe çok büyük.. Bir ucundan diğer ucuna gitmek bir ömür yol…
Büyük bir kısmını aştığında, artık hangi bitkinin zararlı, hangisinin zararsız olduğunu büyük ölçüde öğrenmiş oluyorsun.. Ama yine de gösterişli çiçekleriyle uzun dikenli kaktüslere aldanabilirsin.. Canın her zamankinden fazla yanabilir… İşte o zaman da ben varım bir tanem.. Hep yanındayım… Canının yanmasına engel olamam ama yaralarını sarabilirim.. Bu acıyla nasıl baş edeceğini, nasıl iyileşeceğini sana öğretebilirim.. Tıpkı benim Annemin de bana, onun annesinin de ona öğrettiği gibi..
Bahçenin sonu ömrümüzün sonu güzel kızım.. Sonrasını gidenler biliyor, biz bilmiyoruz.. Mühim olan bahçeyi tamamlamak da değil.. O bahçeye yol boyunca ne ektiğin…
Çünkü insan kızım, ektiğini biçiyor..
Yeliz Subaşı