Ben ilkokuldaydım.
Babam bir fabrikada ustabaşıydı.
Bir gün eve geldi ve akşam yemeğinde bize işten çıktığını söyledi.
Haber sofraya bomba gibi düştü.
Nedenini sordu annem.
Fabrikadan işçi çıkartıyorlarmış.
Kendi biriminde işten çıkartılacak işçilerin isimlerini babamın belirlemesini istemişler.
‘Eee’, dedik merakla.
Cevaben;
‘Ben kimsenin ekmeğiyle oynayamam, veremedim isimlerini, kendim çıktım’ dedi.
Yuvarlak hesap otuz yıl öncesi.
Babama has bir durum değil, o zamanlar insanlar öyleydi.
Şimdi öyle mi ya?
Mantıklı / mantıksız, anlamlı / anlamsız beklentilerimiz karşılanmıyor diye çatır çatır şikayet ediyor insanlar birbirlerini.
Çocuğuna ters bir bakış attı diye ‘attıracağım o öğretmeni o okuldan’ diye uğraşan insanlar var.
Ana okulundaki çocuğunun etkinlik yaparken yeterince fotoğrafını çekmedi diye okul müdürünü sosyal medyada linç eden bir veli gördü mesela gözlerim.
Sırf kendi beklentileri karşılanmadı diye mağazanın önünde fotoğraf çektirip ‘artık buradan alışveriş yapmayın, inanamazsınız şunu şunu yaşadım’ diyen, olaya bakınca da aldığı ürünün kasiyerce poşetlenmediğini falan gördüğünüz saçma sapan olaylar yaşanıyor.
Buna mı veryansın ediyorsun?
Bu yüzden mi oynuyorsun insanların kazancıyla?
Sevdiğim bir yazarın kitabının eleştirisini gördüm.
Yerden yere vurmuş yazan kişi.
Fakat eleştiri kitaba değil, yazarın şahsına.
İhtimal ki, kitabı okumamış bile.
Bunun gibi yüzlerce örnek var.
Sahip olduğumuz teknolojik imkanlar, whatsapp grupları, sosyal medya vs. bize insanları silmeye çalışma hakkını vermiyor.
Geçen gün bir arkadaşımla telefonla konuşuyorduk.
Birinden bahsederken ‘onun asıl mesleği şu, ama bunu da yapıyor’ deyince, şaşırdım.
‘Aaaa iyi yetişiyor öyleyse ikisine de’ dedim.
Konuyu bir cümleyle kapattık.
‘Ne yapsın, herkes ekmeğinin derdinde…’ dedi.
Yaaa işte öyle.
O eski bilince nasıl kavuşuruz, kavuşur muyuz, bilmiyorum.
Ama insanların işleriyle oynamak da bu kadar kolay olmamalı diye düşünüyorum.
Ekmeğinin derdinde olan herkese iyi haftalar öyleyse.
Şermin Yaşar
Oyuncu Anne