Kendimi bildim bileli, “Her genç kızın hayali” söylemine sinir olurum. Çok bilenlere göre, biz kadınların ilk hedefi evlilik!
Halbuki bu genelleme yeni nesil için geçerli değil. Zira onların ilk hedefi Akdeniz… Güneş, tatil, kum, bitmeyen bronzluk arzusu; dans, müzik; gez, toz; “Aman nasıl bakir bir koydu, yüzmelere doyamadık”; “Bakınız nasıl da huzur”, selfie… Neyse bu konuyu bir kenara bırakalım, başka zaman döneriz.
Şimdi efendim bizler küçükken evcilik oynuyor, bebeklere mama hazırlıyor, Barbie ile Ken’i kırıştırtıyoruz ya; oradan anlıyorlar, çözüyorlar gizemimizi.
Tül tül kabarık gelinliklerimizi de popomuzdan bezi atar atmaz dizayn etmeye başlıyoruz, kreatifliğimiz de oradan gelir. Hani boya kutusuna bi’ girip çıkan, fışkırtma tül modeli gelinler var ya, işte onlar bezi erken bırakanlardır; karıştırmayınız. Anlaşılan o ki, ülkemizde bez bırakma yaşı epey düşük ama aslında her şey yaşında güzel.
Yaş demişken… Bir inanışa göre kadınlar 20’den sonra 30’una kadar arayıştadır. Üniversite arar, aşk arar, eğlence arar, dost arar… Bu arayış içerisinde saçları siyahtan sarıya, oradan kızıla, oradan bal köpüklü karamellere; kaşlar sülükten hallice kemanelere, oradan da yaydan fırlamış oklara dönüşür. Bir dönüşümdür gider… Ta ki beyaz atlı prensi bulana kadar…
İşte o Barbie’nin yavuklusu baklavalı Ken ile başlayıp cillop gibi celebrity’lerle devam eden ‘genç kızın hayali’, geleceğin kel adayı, göbekli kirli sakalına tav olur. “Bir iki mesajlaşıp takılayım” derken, ya gözünde yaş, ya da parmağında tek taşla buluverir kendini. Bu işi 30’una kadar yaptı yaptı, yoksa ‘kırık kalpli hazine avcısı’ olur adı.
Hakkında Türk sinemalarına taş çıkartan senaryolar üretilip, ellerinde mendilleri hazır bekleyen konu-komşu teyzelere de malzeme olur.
– “Bunlar 2 senedir kırıştırıyordu ama adam ALMADI kızı”
– “Anacım kız o kadar rahatlık verdi ki, adam akıllı, ALIP da ne yapsın, sorumluluk yoook bişey yok”
– “Bak gördün mü, kız onca yıl bekledi, sonunda muradına erdi, düğünde bir oynadı bir oynadı valla gözümden yaş geldi”
– “Yazık yahu içim cız etti, kızın evlilik cüzdanını havaya bir kaldırışı var, zafer anıtı gibi dikti mübarek”
Her hareket dedektörlerin kontrolünden geçer. Bu yüzden gelinin akıllı olması ve kimselerin ağzına laf vermemesi gerekir. Planlı, koordineli bir şekilde, saman altından su yürütürcesine, karda yürüyüp izini belli etmeden, değme komandolara taş çıkartan sessizlikte ve atiklikte ilerleyip, hedefi tam 12’den vurması şarttır.
İşte böyle bir maratondur ‘her genç kızın hayali’. İnişli çıkışlı, sarp kayalıklarla dolu, çamur balçık ama sonu ‘büyük ödül’lü… “And the Oscar goes to” cinsinden…
Ve sonunda ‘genç kız’, geleceğin kel adayı, göbekli kirli sakalına kavuşur. Böylece görev tamamlanır. “Evlenince saldı kendini” tabiri de oradan gelir. Tabii bu da yeni ve bambaşka bir etap. Hayaline kavuşup ilk etabı tamamlayan ‘genç kız’, artık ‘salan kadın’ etabına geçip, çoluk çocuğa, una böreğe, çamaşıra bulaşığa huzur içinde karışabilir.
Kıssadan hisse; konu komşu felsefesinde, her genç kızın hayali, eninde sonunda ‘salan kadın’ olmaktır…