Hoşçakal demeden giden, onca şey paylaştıktan sonra (en azından sandığım kadarıyla) bütün yaşadıklarımızı önemsiz bir şeye indirgeyen sana. Saniyeler içinde birden soğuk davranmaya başlamanı hâlâ anlayamıyorum. Bir günde ışığını kaybettin, beni büyüten kelimeleri kurşunlara çevirdin.
Evet, sana. Fikrini ne zaman değiştirdin ve ben bunu nasıl fark etmedim? Aşkımızın gerçek ve samimi olduğunu düşünmem nasıl mümkün olabildi? Savunma mekanizmalarımızın başarısız olduğunu fark ettiğinde neden bana söylemedin? Artık korunmadığımız mı neden söylemedin?
Cevapsız, binlerce şüpheyle, sinsi bir suçluluk duygusuyla kalakaldım. Bir gün suçun bende olduğunu düşünürken, öteki gün seni, ikimizi ya da zamanı ve rutini suçluyordum… Diğer günlerde ise aynı daire içinde böylece dönüp durmanın beni daha da üzeceğini, inciteceğini fark ediyorum. Gerçi bu düşünceler seni canlı tutuyor, tabi yalnızca hatıralarımda.
Birkaç saniyede her şeyi yok eden sana
Evet, sana. Benimle bir gelecek hayal eden sana. Birlikte çıkacağımız seyahatleri, sihirli anları, koşulsuz desteğin hayalini kurduran sana. Günlük hayatına, yeni projelerine, hatta fantezilerine beni dâhil eden sana.
Aslında, planlarımızı cesaretlendiren sen oldun, bana sahip olduğumuz güzel şeyi hatırlatan, hiç kimsenin ve hiçbir şeyin bizi ayıramayacağını söyleyen sendin. İhtiyacın olan tek şeyin sende uyandırdığım hisler olduğunu söyleyen sendin. Bazen sakin ve huzurlu, bazen de tutku ve arzu dolu. Zorlukların üstesinden gelmen için seni motive ettim ve sana ne kadar değer verdiğimi söyledim.
Bunların hepsini göz açıp kapayıncaya kadar silebileceğini düşünmüyorum. Sadece birbirimize söylediklerimizi değil, jest ve kucaklaşmalarımız aracılığıyla aktardığımız şeyleri de. Dünyayı altına üstüne getirme, gözlerimiz kapalı kanepede sarılma, el ele tutuşup etrafımızı neşeyle sarma, gözümüzden yaşlar gelene kadar gülme, bir saniye için bile olsa ellerimizi okşayarak endişelerimizi yatıştırma, uyandığımızda yan yana olacağımızı bilme arzusu. Bütün bunların kaybolduğuna inanmayı reddediyorum.
Bunun mümkün olduğunu biliyorum, ihtimal dışı görmüyorum. Ama mutlu zamanlarımızın yok olduğuna inanmak imkansız. İstersen saf ya da cahil de bana Ama duygularımızın bizim üzerimizde büyük bir gücü var ve benim de duygularıma kapılmak gibi kötü bir alışkanlığım var.
Hoşçakal demeden giden, savaşmak yerine vazgeçmeyi seçen sana
Hoşçakal bile demen giden sana. Bu mektup senin için. Asla sona ermeyecek sandığım aşktan doğan bu yakıcı mektup sana.
Hâlâ sorunun nereden kaynaklandığını anlamıyorum – bu umursamazlık, bizi bir arada tutan hiçbir şey kalmayıncaya kadar her şeyi bitirme arzusu. Ama beni en çok harap eden şey, nedenlerini bilmeyişimin ve anlamaya çalışmak istemiyor olmamın yol açtığı belirsizlik. İlk kez bir fırtına bizi böyle sarstı.
“Savaşmak” çiftleri güçlendiren, en azından hatalarından ders alıp büyüyen ve ilk problemde gemiyi terk etmeyi düşünmeyen çiftleri güçlendiren bir fiildir. Birlikte kalmanın kendilerini daha güçlü hale getirdiğini bilenler, sevgi büyüdükçe heyecanın kaybolduğunu bilir. Yine de ateşi tekrar alevlendirmek mümkündür.
Üzgünüm, ama anlamıyorum. Kilidi ve anahtarı olmayan bir kapıyı kapatmak imkansızdır. Üstelik bu kapıyı açan sendin. En zor olan da sorunları çözme ya da en azından neyin ters gittiği hakkında konuşma seçeneğini hiç düşünmemiş olman.
Sana hayatımın bir yılını vermekten pişman olduğumu düşünme sakın. Biliyorum ki, bir noktada istediğin şeyle uyuşmayan bir şey yaptım, ama bana söylemen gerekiyordu. Mükemmel değilim. Bir kelime, bir jest, küçük bir işaret… naif eylemlerime yanıt olarak nasıl hissettiğini anlatan bir şey. Maalesef kafanın içindekileri görebileceğim kristal bir kürem yok.
Beni affetmeni istiyorum. Seni asla incitmek istemedim. Eğer seni üzdüysem özür dilerim. Ama hâlâ bir anda böyle davranmış olmanı anlayamıyorum. En azından ilk defa bunu yaşadığımız bu durumu bir türlü anlayamıyorum. Bu daha önce olsaydı, belki daha kolay olurdu. Ya da bir süredir kötü hisler birikmeye başlamış olsaydı. Ama daha bugün elimi tuttun, beni sevdiğini ve ikimiz için kurduğun hayallerden bahsettin. Sonra bütün bunları bir gecede geri aldın.
Evet, bu mektup sana. Hoşçakal demeden giden sana. Seninle konuşuyorum çünkü senin yokluğun canımı acıtıyor. Sanki bu boşluk hissi giderek büyüyor. Çünkü seni seviyorum, özlüyorum ve senin de beni özleyeceğini biliyorum.
Kaynak: Aklınızı Keşfedin