Çocuklarını iyi birer insan olarak görebilmek her anne babanın arzusudur.
İyilik yapmak aslında herkeste olması gereken, insanların mutlu olmasını sağlayan özelliklerden birisidir.
İyilik, hem iyiliği yapanı, hem de bu iyilikten nasiplenenleri mutlu eder.
Suya atılan taşın etrafında oluşan halkalar misali yayıla yayıla genişler ve yeni iyiliklere ortam hazırlar.
Mutlu olabilmek için gizli yaşam kanunları vardır.
Bu kanunlardan birisi de verme yasasıdır. Verebilen ve bundan zevk alan, bunu isteyerek yapan insan mutlu olur.
“İyilik Yapan Mutlu Olur”
Öncelikle psikolojideki gizli yaşam kanunlarından bahsedelim. İnsan ne yaparsa aynısı kendisine döner.
İyilik yapan iyilik bulur, karşısındaki insanı dinleyen anlayış görür. Psikolojide böyle bir geri dönüş ilkesi vardır. İyilik yapmak, bilindiği gibi sadece maddi yardımda bulunmak değildir. İnsanlara güler yüz göstermek, bir çiçek vermek, tebessüm etmek, hoş bir söz söylemek, bunların hepsi birer iyiliktir.
İyi olan her şey, kendisini sevenlerle işbirliği yapar ve kendisini sevenlere bir gün olur geri döner.
İyi şeylerin kendisi ile işbirliği yapmasını isteyen insanın önce kendisinin iyi olması gerekir.
Birisi insanların kendisini sevmesini istiyorsa önce kendisi insanları sevmeli, insanlardan ilgi ve takdir bekliyorsa, önce kendisi başkalarına ilgi ve takdir göstermelidir. İyiliği seven kişinin önüne farkında olmadan iyi fırsatlar çıkar.
Gündelik hayatın içinde kimi zaman insanların artık vermek istemediklerinden, hep verdiklerinden ama hiç alamadıklarından bahsettiklerine tanık oluruz. Burada yapılan hata iyiliğin karşılık görmek için yapılmış olmasıdır.
Zaten iyilik yapmanın kendisi iyilik yapanın kazanımıdır. Yapılan bir araştırmada iyilik yapmanın beyinde mutluluk hormonunun salgılanmasına neden olduğu tespit edilmiştir.
İyilik yapan kişi kendini mutlu ve güvende hisseder, insanlar arasında güven duygusu, kendisinde ise yardımlaşma duygusu artar.
İyilik Ne İçin Yapılmalı?
İnsan iyiliği doğru olduğu için, kendisi için, başkalarına faydalı olmaktan zevk aldığı için yapmalıdır.
İyilik yapmada prensip, yapıp unutmaktır.
“Bir elin verdiğini öbür elin duymaması” anlayışını esas almak gerekir. Aslında bu içgüdülerin pek kabul edebileceği bir şey değildir, insan bir iyilik yaptığı zaman herkes duysun ister ama ideal olan gizli yapılmış iyiliktir.
Başkalarının takdirini kazanmak için verici olmak burada kastettiğimiz anlamda iyilik yapmak değildir. İyiliği karşılık bekleyerek yapan insan kısa vadede bunun karşılığını görmeyip üzülür.
Ama aslında iyilik yapmak insanın kendi kendine verdiği bir hediyedir. Karşılığı ise anında, iyilik yapmanın lezzeti olarak alınır.
“Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” diye bir söz vardır. Bu anlayışla yapılan iyiliğin ardında bir çıkar beklentisi yatar.
Böyle bir iyilik çıkara dayalı olduğu için şartlar ortadan kalktığı zaman kesilen, yapay bir iyiliktir bu.
Çocuğa iyilik yapma duygusu verilirken karşılık beklemeden yapılan gizli iyiliğin ideal olduğunu öğretmek gerekir.
İyilik Yapmak Öğrenilir
İnsanın içinde hem iyicil güçler hem de kötücül güçler vardır. İnsanın doğuştan melek gibi olduğunu düşünmek doğru değildir.
Çünkü insan iyilik yapmaya da kötülük yapmaya da meyillidir. İçimizde hem yardım etme, güler yüzlü olma, iyilik yapma, şefkatli olma, insanları sevme gibi iyilik potansiyeli hem de başkasının hakkına saygı duymama, bencil olma, çıkarcı olma, sadece kendisini düşünme, saldırganlık gibi kötülük potansiyeli vardır.
Çocuğu boş bir kağıt gibi kabul edip iyilik potansiyelinin filizlenip büyümesine yardım etmeli, ama kötülüğü beslememeliyiz.
Çocuk yetiştirirken iyiliğin de kötülüğün de büyük ölçüde kültürel olarak kazanıldığını unutmamak gerekir.
Çocuğun içindeki iyicil güçleri harekete geçirmek başta çocuğun kendisi olmak üzere herkes için faydalı sonuçlar doğurur.
“Çocuğum kötülüklere karşı hazırlıklı olsun. Hep vermesin, biraz da o alsın” demek doğru değildir.
Çünkü yukarıda ifade ettiğimiz gibi iyilik yapmanın kendisi başlı başına bir mutluluk sebebidir.
Çocuğu karşılık beklemeye şartlandırmak yerine ona iyilik yaparak mutlu olmayı öğretmek gerekir.
Beyin kendisine ne öğretilirse onunla mutlu olmayı öğrenir.
Beynimize eğer “Ben iyilik yaparak mutlu olacağım.
Bunu da insanlardan ilgi, takdir ve karşılık görmek için değil, sadece doğrusu bu olduğu için, iyilik yapmaktan zevk aldığım için, kendim için yapacağım” komutunu verirsek beynimiz iyilik yapınca mutluluk kimyasalları salgılar.
O halde beynimizi küçük şeylerden mutlu olmaya, insanlara yardım etmekten zevk almaya, iyilikten tat almaya koşullarsak bunu başarabiliriz.
Bu anlayış çocukluktan beynimize yazılırsa kolay kolay kötülük yapamayız.
İyilik yapmayı kalıcı bir davranış haline getiren çocuklar yetiştirmek istiyorsak her konuda olduğu gibi bu konuda da doğru bir model olmak önem taşır.
Çocuk, çevresinde olup biten her şeyi bir kamera gibi kaydeder.
İyilik yapmanın öneminden, bunun insanı mutlu ettiğinden bahsedilen bir ortamda yetişen ve duyduklarını anne babasından gördüğü karşılıksız iyilik örnekleriyle pekiştiren çocuk bunu benimseyecektir.
Çocuklarda empati (eş duyum) yani karşımızdaki kişinin ne hissettiğini, neye ihtiyacı olduğunu anlayabilme yeteneğinin gelişmesi onları çevrelerinde olup bitene duyarlı kılacak, zor durumdaki insanların neler hissettiklerini anlayıp onlar için bir şeyler yapmak zorunda olduklarını idrak etmelerini sağlayacaktır.
Çocuğa karşı tarafı anlama, sevindirme ve iyilik yapmaktan zevk alma becerisi kazandırırsak ileride o çocuğun içinde kötülük tohumları filizlenmez.
Çocukları Kötülükten Nasıl Korumalıyız?
Bazı ebeveynler “Çocuğuma sadece iyilik yapmayı öğretirsem herkes onu aldatır” diye düşünebilirler.
Gerçekten de kötülüğün prim yaptığı bu zamanda bir çocuğa iyilik yapmayı öğretmek kolay değildir ama çocuk eğitiminde günümüze hakim olan yargılara takılıp kalmak yerine doğru olan neyse onu yapmamız gerekir.
Çünkü çocuklar toplumun geleceğini şekillendireceklerdir. Bazı aileler çocuklarını dışarıdan gelebilecek tehlikelerden koruma kaygısıyla onlara insanlara güvenmemeleri, aldanmamaları yolunda telkinlerde bulunurlar.
Çocuklar da karşılarına çıkan herkese ihtiyatla yaklaşıp “Acaba bu kişi bana ne zarar verecek?
En iyisi ben uzak durayım. Ne olur ne olmaz, belki bir sorun yaratabilir” diye düşünüp karamsarlığa kapılırlar.
Aile içinde sürekli başka insanların kötülüklerinden bahsediliyorsa çocuklar başkalarının hatalarına odaklanan bireyler haline gelirler.
Oysa ki insanın mutlu olmak için güvenmeye ihtiyacı vardır.
Elbette ki çocuklarımıza aldatılmamaya, haksızlığa uğramamaya, uğradığı zaman hakkını aramaya yönelik beceriler kazandırmalıyız.
Ancak bu bilinci oluştururken genellemeler yapmaktan kaçınmak gerekir. “Babana bile güvenmeyeceksin” anlayışı çocuğa çok acı çektirir. Bir de çocuklara haksızlığa uğrasalar bile ideal ölçülerden ayrılmama hassasiyetini kazandırmak gerekir.
Çocuk bir kötülükle, haksızlıkla karşılaştığı zaman kendisinin de kötülükle cevap vermeye hakkı olduğunu düşünmemelidir.
Çocuklarımıza “İyilik yapana iyilik yapın, kötülük yapana haksızlık yapmayın” prensibini benimsetmeliyiz.
Bu noktada Hz. İsa’nın başından geçen şu olayı hatırlayalım:
Bir gün Hz. İsa yolda giderken düşmanları ona hakaret eder, kötü şeyler söylerler. Kendisi ise onlara iyilikle karşılık verir, güzel sözler söyler.
Havarileri bunun nedenini sorar, “Onlar sana kötülük yapıyorlar, sense onlara iyi şeyler söylüyorsun, bu işi aklımız almadı” derler.
Hz. İsa şöyle cevap verir:
“Bir insan çantasında ne varsa onu verir. Bende sadece bu var.” Bu da yaşamın gizli kanunlarından birisidir. Tohum kendi cinsinden meyve verir. İnsanın yaptıkları kendi içi potansiyelini gösterir.
Aileler çocuklarını mümkün olduğunca iyi bir insan olarak yetiştirmeye çalışırken bir yandan da dışarıdaki acımasız hayatın, çocuklarına zarar vereceğinden endişe etmekte haklıdırlar.
Gerçekten de kötülüğün taban yaptığı bir dönemde yaşıyoruz. Bu koşullarda iyi çocuk yetiştirmek hakikaten çok zordur.
Bu durumda yapılması gereken, anne babaların çocuklarına daha fazla zamana ayırmaları ve daha dikkatli olup çocuğu yanlış mesajlardan korumalarıdır. Kötülük propagandası bombardıman halinde yayılıyor.
Kötü şeyler çok süslü, çok çekici, göz boyayıcı mesajlarla yayılıyor. Anlık zevkler yaşatan içki, sigara, uyuşturucu vs. çocuklara cazip gelebilir.
Gerek bağımlılık yaratan maddeler gerekse bencillik, çıkarcılık, emek vermeden kazanmak, başkalarının haklarına saygı duymamak gibi mesajlar o anda çocuğun hoşuna gidebilir. Oysa ki iyiliğin sonuçları uzun vadede alınmaktadır.
Uzun vadede geri dönen kazanımları göremeyen çocuk, anlık ve kolay elde edilebilir hazların peşine düşebilir.
Çocuklarımızı korumak için onlara kendi içlerinde bir kontrol mekanizması kurma, davranışlarını kendi kendilerine akıl süzgecinden geçirme alışkanlığı kazandırmalıyız.
Çocuk iyi şeylerin karşılığını hemen alamasa da doğru olan ne ise onu yapması gerektiğini öğrenmelidir.
Kötülükten gelen anlık mutlulukların kısa zamanda geçeceğini aslolanın iyilik olduğunu görmelidir. Evlerimizi iyi ve güzel şeylerin takdir edildiği, onay gördüğü bir hale getirmeliyiz.
Çocuk evdeki sıcaklığı, güzelliği görürse, dışarıdaki yanlışların etkisine kapılmayacağı gibi gördükleri iyi-kötü ayrımını pekiştirir.
Nietzche’nin “Beni yıkmayan darbeler, beni güçlendirir” şeklinde güzel bir sözü vardır.
Gerçekten de dışarıdaki olumsuzluklar, darbeler, haksızlıklar, kötülükler insanı yıkmıyorsa güçlendirir.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan