Kahve zincirlerinden herhangi birinde sıradayken gelen “param var” hissi vardır hani, o an size “Ne kadar da zengin ve elitim aman ya Rabbim, resmen sıradayım ve zenginim!” diye düşündürtür. Kağıt bardak ile verilen kahve elinizde soğuyunca genelde geçer o his. Buz gibi görgüsüzlüğünüz ile yüzleşirken bulursunuz kendinizi.

Aynı hissi uçak merdivenlerinden çıkarken de hissedersiniz. O merdivenleri çıkarken tek tek, rüzgar da yüzünüze vurunca hafiften kulağınızda motor sesi ile kendinizi zengin hissedersiniz. Ama iç hatlar uçağında “ne alırsınız?” diye soran hostese, çaya 20 lira vermemek için “yok ben bir şey almayım” diye gözlerinizi kaçırdığınız zaman geçer yine o his.

Arkadaşın biri bu hissi İphone telefonunu kılıfsız kullandığı zaman hissettiğini söylemişti. Bizlerin çizilse üç günlük ulusal yas ilan edilmesini beklediğimiz alete o, “İphone ne ya kırılırsa yine alırım!” yiğitliği ile meydan okuyordu. Gerçi aldığı telefon 58845 taksitliydi ve her taksit zamanında “ne kadar zengin ve umursamazım bebişim” hissi gidiyordu ama olsun.

Bir de konuşurken “almak” yerine “aldırmak”, “yapmak”

yerine “yaptırmak” fiilleri kullandığınız zaman gelir o his. Yani salçalı makarnayı yapmak ile karidesli makarna yaptırmak aynı şey mi?

Basit bir salatayı bile limon-yağ-tuz ile yersen fakir, içine ton balığı katarsan zengin hissedersin böyledir bu yeni düzende.

Tarlada yanan ile denizde yanan bir mi Allah aşkına?

Niye böyle oluyor peki?

Çünkü en önemli ihtiyaçlarımızdan biridir kendimizi değerli hissetmek.

Ama değerin para ile ölçüldüğü ve metalaştırıldığı bir zaman dilimine doğumumuz denk gelince, ister istemez değerli hissedebilmek eşittir çok para harcamak ile eş anlamlı oldu.

10000 liralık koltuk takımı alınca değerli, 20000 liralık alınca daha değerli, 30000 liralık alınca prenses hissetmemiz de hep bundan. Rakam yükseldikçe kendimizi iyi, değerli hissediyoruz. Rakam düştükçe de ha Allah’ın belası ha biz!

Sanki birileri kukla iplerini beyin nöronlarımızın arasına tutturmuş da ne tarafa gitmemizi istiyorlarsa o tarafa sürükleniyoruz gibi değil mi ya?

Gerçekten değerli olduğunuzu bilmek için bunlara gerek var mı?

Yazık değil mi bize?

Ezgi Akgül
Sosyolog-Yazar