”Hayatında hep şeker oldu.
Çayı, kahveyi şekersiz içmedin.
Kahvaltıya reçelsiz ve çikolatasız oturmadın.
Beyaz pirinç ve ekmeğin şeker olduğunu unuttun.
İçinde yüksek oranda fruktoz bulunan meyve sularını kiloyla içtin.
İçinde glukoz ve aspartam olan ürünler tükettin.
Kolanın ve gazlı içeceklerin şeker ve zehir karışımı olduğunu bile bile içtin.
Önce insülin direncin başladı sonra şeker hastası oldun ama durmadın.
Palm yağı, margarin ve trans yağ içeren ürünleri kullandın.
tereyağı ve zeytinyağı tüketmedin ki organlarından biri iflas edene kadar bunları yedin.
Paketlenmiş hazır sıvı ve katı tüm ürünlerdeki koruyucu kimyasalların seni kanser edeceğini önemsemedin. salçanı, makarnanı, turşunu hatta, limonu sıkıp limon suyunu bile kendin yapmadın.
Hazır almak kolayına geldi.
Pazardan nohutunu, fasülyeni bile almadın, bunları konserve satın almak yemek basitti.
Sentetik diş fırçasını bile ağzına soktun. oda yetmedi; bildiğimiz çamaşır deterjanının şeker ve naneyle karıştırılmış şekli olan diş macunu ile hayat boyu diş fırçaladın ve bunun bir kısmını yuttuğunu göz ardı ettin.
Bal ve karbonatın dişlerini tartarlardan bile temizlediğini bilmedin ve dişleri de o macunlarla çürüttün.
Çamaşır deterjanının ve yumuşatıcının vücud ısısı ile deri tarafından emildiğini ve deri kanserinin en büyük nedeni olduğunu umursamadın.
Çamaşırlarını borax ve karbonat karışımı ile yıkayıp yumuşatıcı gözüne elma sirkesi koyarak muhteşem bir temizlik elde edeceğini umursamadın.
Bulaşık makinesine deterjan ve parlatıcı koyduğunda, o deterjanı ve parlatıcıyı yediğini fark etmedin.
Deterjan yerine karbonat, parlatıcı yerine sirke koyarak hem sağlıklı hemde tertemiz bulaşıkların olacağını önemsemedin.
Gidip içerisinde bin tane kimyasal zehir olan o sabunlarla her sabah yüzünü bedenini yıkadın.
her gün bu dahada iyi diye pazarlanan o şampuan duş jeli zehirleriyle saçını yıkadın.
Evini arap sabunu gibi doğal yağlarla üretilmiş bir sabun yerine,temiz olsun diye çamaşır suyuyla sildin.
O su buharlaştıkça soludun akciğer kanseri oldun.
Karıncaları, böcekleri, sinekleri; limon karbonat fesleğen acı biber vb doğal yollarla evinden uzak tutmadın.
bastın böcek zehrini, o ağır kimyasalları soludun ve eşyaların üzerinden ellerinle ağzına soktun.
(o kadar kandırıldınki, böcek zehrine neden böcek ilacı dendiğini bile sormadın)
Yaşamını mahveden büyük şehirde egzost solumaya ve araba kullanmaya devam ettin.
Resmen radyoaktif olan cep telefonunu kulağına 2 saat yapıştırdın. radyoaktif olan wifi vericisini evin içine soktun, radyoaktif olan alıcı bilgisayarıda kucağından indirmedin.
Doğal beslenmeyen hayvanları, sebzeleri, meyveleri ve tahılları yedin.
Kandırıldın ve adına da “doğal beslenme” dedin.
Yiyeceklerini cam ve toprak kaplarda saklamak ve pişirmek yerine çelik ve bilmediğin kaplamalar kaplı kaplarda pişirdin yedin.
en önemlisi mutfağının her yerine plastik, teflon ve alüminyum soktun ve çizildikçe onları yediğini unuttun.
Denize lağım ve fabrika atıkları boşaltırken o denizden çıkan balığı yedin, midyeleri yedin.
Fastfood un her aşamasının zehir ve ölümcül olduğu bas bas bağırılırken sen tepsi kadar pizzaları götürüyordun, 3 katlı burgerleri yuvarlıyordun.
Evine naylon torba, naylon kıyafet, sentetik ayakkabılar terlikler soktun. kıyafetlerinde sadece pamuk, bambu lifi, keten tercih etmedin.
Soba yı attın evine klima soktun. Sürekli üreyen mikropları soludun
Toprağa dokunmuyor ve stresten gülümsemeyi unutuyorsun.
Ve sonuç açık;
Sene 2017 Sokaktaki her 10 kişiden 3 ü kanser.
E ne yapacağım deme bir yerlerden başla!
Lütfen bu haberi paylaşalım özellikle Facebook’ta..
Kaynak: kadindayasam.com