Kafamın içinde yaşayan minik sinsi yapışkan yeşil bir yaratıktan var; adı ‘Kaygo’. Bu ‘Kaygo’ en mutlu anlarda ben kahkaha atarken ‘çok gülme bak başına bir şey gelir’ diyor. Evden ve çocuklardan birkaç gün uzaklaşsam; kombi patlaması, parkta bir şey olması gibi olası tüm kötü senaryoları aklıma getirir ve bunların görsel olarak da bir film şeridi gibi kafamın içinden geçmesini sağlar.
Bazen beynimi bir an durdurmak ve içinden Kaygo’nun çıkmasını sağlamak istiyorum ama bu mümkün değil. O yüzden onunla yaşamayı bir şekilde öğrenmem gerekiyor. Kaygo hayatımı yönetmemeli ben onu yönetmeliyim.
Geçtiğimiz hafta Hürriyet Aile ve SoChic katılarıyla Psikolog Pınar Mermer ile bir araya geldik; seminerin konusu ‘Ebeveynlik Kaygıları’ idi. Tahmin edeceğiniz üzere yukarıda bahsettiğim Kaygo da benim sevgili kaygılarım…
Biz anneler birçok kaygı ile her an her saniye yüz yüzeyiz. Yetersizlik duygusu, yetişememe, mükemmel anne olma sendromu, toplum ve çevre baskısı ve durumu vs vs. hepimizin bildiği her saniye karşı karşıya olduğumuz durumlar.
Pınar hanım; öncelikle ‘kaygılarımızın aslında çok normal olduğunu kabul etmekle başlıyor her şey’ dedi.. Çünkü kendi içimizde sıkça verdiğimiz bir başka mücadele de acaba çok mu kaygılıyım, bu kaygılarım çocuğa geçer mi vb düşünceler. Bu kaygıların normal ve gerçek olduğunu kabul ettikten sonra bunlarla başa çıkmak için yöntemler geliştirmeliyiz.
Kaygılarımızı sıralayınca fark ettik ki; neredeyse tüm annelerin kaygıları çok ortak; eğitim ve iyi bir gelecek sunma, yetememe sendromu, doğru örnek olma-olamama, mutlu bir yetişkin yetiştirme, kardeş kıskançlığı vb liste uzayıp gider.
Ama bazen 3 birim endişelenmemiz gereken yere 300 birim endişeleniyoruz. Önemli olan bunu fark edip hayatı daha yaşanılır ve keyifli hale getirmek. Mesela benim eşim kaygılı biri değildir ama benim kaygı düzeyim çok yüksektir, zaten benim kaygılarım tüm aileye yeter de artar bile..
Eğitime katılan anneler ‘Daha sade bir hayat’ kitabını önerdiler. Dün akşam bu kitabı okumaya başladım. Kitapta mücadele edeceğin şeylerin sayısını azaltarak, yani aslında değiştirme gücünüz olan şeyleri değiştirin konusu işleniyor. Benim gibi yüksek kaygılı bir iklimimiz varsa oturup bir liste yapmalı, bunların bir kısmını ortadan kaldırmak için hayatınızda neleri değiştirebilirsiniz düşünebilirsiniz.
Çünkü yüksek kaygıda donup kalırız, bazılarımız kaçmayı bazılarımız da savaşmayı seçebiliriz. Aslında beyin kandırılabilir bir şey; bu nedenle bedeninizi rahatlatarak beyninizi de rahatlatabilirsiniz. Örneğin bir köşeye çekilin, 10 dakika zaman sadece sizin olsun, mümkünse ortamdan uzaklaşıp nefes alın, başka şeyler düşünün. Hatta bunun için kendinizi tuvalete kitlemeniz gerekiyorsa da onu yapın. Çünkü o an sizin rahatlamanız ve kendinize gelmeniz için önemli ve öncelikli bir aksiyon.
Burada en önemli konu ise; kendimize değer vermeliyiz, kendimizden çok şey beklememeliyiz , çocukların her isteklerine cevap vermek zorundayım diye düşünmemeliyiz. Çünkü aslında yetersizlik kadar kaygı uyandıran daha büyük bir düşünce yok dünyamızda.(Burada bebek ihtiyaçlarından söz etmiyoruz onlar tabi ki ayrı.)
Kendinize zaman ayırarak çocuklarınıza örnek olun, o sırada onunla ilgilenmediğiniz için hayal kırıklıkları yaşasalar dahi sınır kavramını öğrenmelerini sağlayabilirsiniz. Unutmayalım ki yaşadıkları bu minik hayal kırıklıkları ile çocuklar gelişecek. Mutlu anne eşittir mutlu bebek, formül bu unutmayalım.. Başka bir yazıda sınırlara ayrıca değinmek istiyorum çünkü pek çok yerde sıkça karşımıza çıkıyor bu mesele.
Örneğin; 2 yaş civarı anneleri bilir, bazen çocuk sokakta sinir krizi geçirir. O sırada derdimiz çocuğa yardım etmek olmalı, yoldan geçenlerin bakışları umrumuzda olmamalı.
Önemli! Zaten kaygılı olan çocuğa eğer biz de kaygılı yaklaşırsak çocuğun da kaygıları ve korkuları artacaktır. Mesela birşey oldu, çok konuşarak çözmeye çalışıyoruz, direkt olarak çocuğa kaygı mesajı geçiyor.
Burada önemli olan sakin olmamızı engelleyen düşüncelerimizi modifiye etmek. Diyelim ki zor bir çocuğunuz var uyumuyor ya da yemiyor. İki farklı düşünce biçimi var;
1.Benim başıma da böylesi geldi bu benim talihim, denk gele gele bana denk geldi diye düşünebilirsiniz.
2.Ya da ben bu çocukla ilgilenebilecek ona yetebilecek bir anneyim o yüzden bu çocuk benim bebeğim diyebilirsiniz. Iki bakış açısı arasındaki fark çok net.
Aslında özünde her birimizin yetiştirilmesinden kaynaklı hepimizde ya yanlış yaparsam endişesi var. Çünkü biz çocukken, çocuklar bilmezdi, sen sus otur yerine derdi büyükler. O yüzden biz bu ceza sendromlu çocuklar olarak büyüdük. Ya yanlış bir şey yaparsam, ya yanlış bir şey söylersem durumu oldu hep hayatımızda.
Kaygıyı tamamen bitirmek mümkün değil o yüzden buradaki öneriler daha çok kontrol altına almak üzerine. Peki biraz olsun kendimizi arındırmak ve rahatlamak için neler yapabiliriz;
Düşüncelerimizi değiştirmek, kaygı durumumuzu azaltmak için hayatımızda değiştirebileceklerimizi değiştirmeliyiz. Kendimiz değiştiremiyorsak büyüklerden, komuşulardan destek alabiliriz, workshoplara katılabiliriz.
Bedenimizi rahatlatmamız gerekiyor çünkü bedenimiz rahatlarsa beynimiz de rahatlayacak.
Kaygılarımızı gidermek için hayır diyebilme ve sınır koyabilme yetisine sahip olmamız gerekiyor. Maalesef en çok hayır diyemediğimiz varlık çocuklarımız. Bu konuda için Sınırlar kitabını öneriyorum, çok beğendiğim bir kitap.
Sınır koyarken, hayır derken çocuğa çok net olmalıyız, gülerek hayır dememeliyiz. Kesinlik olmalı ve hayır demekten de çekinmemeliyiz. Çoğumuz red edilme korkusu, sevilmeme korkusu, huysuz derlerse gibi nedenlerden hayır demeye çekinebiliyoruz. Hayır demek bencil olmak demek değildir. Evet kadar hayır da normal bir sözcüktür
Bazı sorumluluklarımızı devretmek ya da çevremizden (komşu veya aile büyükleri) yardım almak için denemeler yapabiliriz. Bu kaygı düzeyini azaltacaktır.
Es vermek. Günde kendi başına kaldığınız en az 10 dakika olmalı. Sakinleşmek ve kendinizi toparlamak için. Es vermek için gerekli fırsatları kollamalıyız. Yine komşu, eş dost..
Günümüz kadınlarının en büyük sorunu mükemmel anne sendromu. Herşeyi yapmak, herşeye yetişmek, her şeyin en doğalını yapmak vs vs liste uzayarak gidiyor. Hayır mükemmel olmak zorunda değiliz. Olabildiğimiz kadar anneyiz hepimiz.
Ölüm hastalık kayıp gibi kaygılarınız varsa biraz istatistik okuyun. Bu çok hoş bir öneri; binde kaç böyle bir vaka gibi kendi kendini telkin etme..
Çok kaygılanınca ya geçmişte yaşıyoruz ya da gelecekte. Ya geçmiş bir tecrübeyi çağırıyoruz zihnimize, ya da geleceğe dair endişe duyuyoruz. Ana odaklanarak an’ı yaşamaya çalışmalıyız. Yapılacaklar listesi üzerinden yaşamamalıyız. Çünkü ancak an’a odaklanıp sakin olunca etrafımızdaki olan biteni anlayabiliriz.
Yavaş yavaş yaşamak, acele etmeden sakin sakin, sindire sindire. Yemek yerken, su içerken, gezmeye giderken her an..
Kaygı oluştuğu zaman aklınıza ilk şu düşünceyi çağırın; bu geçici bir şey ve sonsuza kadar sürmeyecek.
Rahatlama ve nefes egzersizleri yaparak gün içinde kendimizi rahatlayabiliriz.
Su çok iyi gelir, duşa girin rahatlayın. Yüzmeyi deneyebilirsiniz.
Kaygı zamanında oyun çok rahatlatır hem çocuk hem ebeveyn için.
Yazın, çizin, saçmalayın ama kendinizi ifade edin.
Hobiler ve sevdiğiniz şeyler işinize yarayabilir.
Dokunarak rahatlama ve masaj iyi bir rahatlama yöntemi.