Çok severiz biz konuşmayı

Çok severiz biz konuşmayı 2
Çok severiz biz konuşmayı
Biz kimiz?
Çok severiz biz konuşmayı.

Birinin başına bir şey geldiğinde, hayatının zorlu bir sınav döneminde olduğunda önce düşene tekme atarız, sonra yardım eli uzatırız. Yardım da belki hani… Biri yanlış bir şey yaptığında önce acımazsızca eleştiririz, saydırırız, ardından “acaba haklı mıydı” diye düşünürüz.

Çok severiz biz konuşmayı
Çok severiz biz konuşmayı

Yargısız infaza bayılırız.

Kimsenin hata yapmasını kabul etmeyiz. Tek seferde sileriz hata yaptı mı? Aman canım silelim gitsin ne olacak, değil mi? Bize uymayan bir davranışını gördüğümüzde geçmişine bakmadan siler atarız. Tü, kaka ilan ederiz. Gördük mü zayıf noktasını üstüne üstüne gideriz. “Senin suçun, sen yaptın, sen hak ettin, cezanı buldun” diye sayarız. Yara mı almış, canı mı yanmış çok mu üzgün? Umurumuzda mı? Zor olanı daha da zorlaştırmak en iyi yaptığımız şey!

Ne olacak ki? Alt tarafı üç beş kelime kullanarak yorum yazıyoruz. Yüzüne mi söylüyoruz? Sosyal medyanın, internetin klavye kahramanlarıyız çünkü. Ohhh yazıp yazıp rahatlıyoruz. Sonra da kendi hayatımıza devam ediyoruz “rahatlamış” olarak.

Dersini veriyoruz. Bize kalmıştı çünkü ders vermek!

Ölenin arkasından konuşmayı da çok severiz. Cevap hakkı yok nasıl olsa… Ne geride kalanları düşünürüz, ne ailesinin psikolojisini. Tek bir kareye göre yargılarız olan biteni. Arkasında olanları soruşturmak, araştırmak aklımıza gelmez.

Kimin başına kötü bir şey gelse, eski hatalarını çıkarırız ki ortaya, “işte ettiğini buldu” diyebilelim.

Hep kötüden başlarız. Art niyet tavan yapar.

Kötüyüz işte. Gerçek hayatta kötüyüz, sosyal medyada beteriz.

Ama iyi bir şey oldu mu? Bak o zaman takdir etmeyiz.

“Torpili vardı” deriz, “e adamına göre oynadı” yorumunu yaparız. Kötüyü hak eder her zaman, fakat iyiyi hak ettiğine inanmayız.

Tebrik etmeyi bilmeyiz.

Gurur duymayı zaten bilmeyiz.

Hep bir yerme çabasındayız.

Başkasını alkışlamak zor gelir bize. Yerden yere vurmak ne kadar kolaysa alkışlamak da bir o kadar ağır olur. Hazıra konmak isteriz. “O yaptı, ben de yapacağım” diye faydalanmaktır amacımız. Ama çalışarak başarmak geçmez nedense aklımızdan. En kolay yolu ararız.

Başkasında olup da bizde olmayandan nefret ederiz. Bakmaya tahammül edemeyiz. O evde neler yaşandığını bilmez, uzaktan gördüklerimizle konuşuruz. Başarıyı kıskanırız. Evet, doğru kelime kıskanmak. Biz de bir şey başarmak yerine, taklit etmeyi daha uygun buluruz. Bir de biri acı çekiyorsa, zor durumdaysa ona “ay sizi gördükçe halime şükrediyorum” diye can acıtan cümleler kurarız. Ya da “ay hayat sana güzel” valla deriz bilip bilmeden, sorup soruşturmadan.

Empati nedir zaten bilmeyiz. Kelime olarak anlamından bahsetmiyorum, bilmesine herkes biliyor. Peki uygulamaya gelince ne oluyor? Ne zaman kendimizi bir başkasının yerine koyup “onun yerinde olsam ne yapardım” diye geçirdik aklımızdan? Ne zaman yorum yapmadan önce iki kez düşündük aklımızdan geçenleri?

Sahi, biz kimiz?

Biz ne zaman bu kadar kötü olduk?

Ben de istemem negatif yazmayı. Ancak azıcık sosyal medyada ve birkaç dakika da gazetelerdeki haberlerin altındaki yorumlara bakmak yetiyor insanın bunları düşünmesi için.

Yalan mı?

Kaynak:https://hthayat.haberturk.com/yazarlar/sebnem-seckiner/1053702-cok-severiz-biz-konusmayi

Yetememek 2

Yetememek

Son dakika... AFAD'dan önemli uyarı 2

Son dakika… AFAD’dan önemli uyarı