Benim bir muhabbet kuşum vardı.
Babam almıştı.
Tahtadan bir de kafesi vardı.
Anneannem hiç hoşlanmamıştı kuşun kafese hapsedilmesinden.
Babama her gün söyleniyordu “Kuş kafese konmaz. Günah.” diye…
Bazen de dönüp bana “Götür bu kuşu ormana bırak, uçsun.” diyordu…
Babam kızar diye yapamadım hiç. Keşke yapsaydım.
Eve gelen çocuklara kuşumu gösteriyordum.
Arkadaşlarım onu papağan zannedip konuşturmaya çalışıyorlardı.
Azıcık ötecek olsa “Bak, bak, benim dediğimi tekrar etti!” diye seviniyorduk.
Bu çok hoşuma gidiyordu…
Bir gün anneannemin kafesin yanında ağladığını gördüm.
Kuşla konuşuyordu.
“Niye ağlıyorsun?” dedim.
“Kuş uçmayı unuttu.” dedi.
Şaşırdım…
Kuşuma baktım, “Uçuyor ya işte!” dedim.
Kirpiklerini sildi, “Kuş uçmayı unuttu.” dedi…
Korktum birden…
Balkona koştum, misafirlerin arasından babamın yanına gittim.
Heyecanla “Baba, baba, baba” derken, ağzımı kapattı babam. “Büyükler konuşurken laf arasına girilmez, Tacettin amcan konuşmasını bitirsin, bekle biraz.” dedi…
Beklemedim, tepindim, ağzımı kurtardım elinden.
“Benim kuşum uçmayı unutmuş.” dedim.
Misafirler güldü bana…
Babam tebessüm etti.
“Kim dedi bunu?” diye sordu.
Anneannem, dedim…
Saçlarımı eli ile dağıttı, başıma usulca vurdu:
“Kuşlar uçmayı unutmaz kerata, hadi git içeri, oyuna devam et.”
Kuşumun yanına koştum ama içim hiç rahat etmedi…
O günden sonra anneannem kuşu serbest bırak, diye hiç demedi bana…
Evde kimsenin olmadığı bir gün, kafesi alıp çıktım dışarı.
Ağaçlıklı bir yere gittim.
Çocukluk işte…
Kafesi açtım.
Kuşumu yere koydum.
Hadi uç, dedim.
Uçmadı birden…
Ayağımı toprağa vurup korkuttum, ayak ucuyla ittim…
El çırptım, “Uçsana ya!” diye kızdım…
Uçmadı…
İçime bir şey düştü sanki.
“Uç be!” dedim…
Uçmadı…
Korktu, kaçmaya başladı…
Peşinden gittim, yakalamaya çalıştım, badi badi çalıların arasına girdi, kaybettim dalların arasında…
Kaç gece kâbusla uyandım, kuşum uçmayı unuttu, diye…
Annem, “Unutmaz oğlum, o yine uçar.” dese de uçamadı kuşum.
Ben gördüm onu…
Yıllar sonra öğrendim; muhabbet kuşları başlarını bir yere çarpınca ya da psikolojileri bozulunca ‘beyin sarsıntısı’ geçiriyor, uçmayı unutuyorlarmış.
Psikolojisi bozulmuş çocuklar gibi…
Dışarı çıktıklarında uçamıyormuş çocuklar…
Arkadaşlarının arasına giremiyor, hep kenarda duruyorlarmış…
Cıvıl cıvıl olamıyorlarmış örneğin…
Dayak yeseler ağlıyor, tacize uğrayacak olsalar kaçamıyorlarmış…
Evlendiklerinde evliliklerini beceremiyorlar, anne olsalar anneliklerini, baba olsalar babalıklarını beceremiyorlarmış…
Çocuklarını kendi kafeslerine hapsediyor, onları uçamaz hâle getiriyorlarmış…
Kızmamalıymış çocuklara, yapamadığı işler yüzünden cezalandırmamak, yaramazlık yaptı diye azarlamamak lazımmış…
Kuşların babasına biri haber verse, ‘Kuşunuz uçmayı unutur, böyle yapmayın’ diye…
Onlar, ‘Merak etmeyin, bir şey olmaz, kuşlar uçmayı unutmaz’ diyorlarmış…
Ama ben öğrendim bunu.
Psikolojisi bozulunca çocukların, muhabbet kuşlarının uçmayı unuttuğu gibi, unutuyorlarmış uçmayı…
Pedagog Adem Güneş