“Sabaha karşı kadının kapısı gürültüyle çaldı ve apar topar çıkıp polis eşliğinde morga yetişti. Bar kavgasında ölen adama baktı ve bağırmaya başladı: ‘Yazıklar olsun. Sonunun böyle olacağı belliydi. Hadi çılgınca iç yine, yine getirsene kumar arkadaşlarını evine, hadi öldüresiye dövsene beni şimdi, hadi yine sövsene bana! Yazık ettin kendine!’
Ertesi hafta bir başka haber okudum gazetenin aynı sayfasında.
Öğretmen bey okuluna gitmiş erkenden, öğretmen hanım da çocuğunu kreşe bırakıp okulunun yolunu tutmuş, İstanbul’un yoğun E5 karayolunda.
Bu kez polis öğretmen beyi cep telefondan arıyor: ‘Eşiniz kaza yaptı, çabuk gelin.’ Koşuyor öğretmen çocuklarının annesine.
Nihayet yol kenarında, ezilmiş arabanın içerisinde bir umut ararken soluk soluğa; kapanıyor kaybolan direksiyonun üzerine:
‘Ne yaptın sultanım, bizi yetim bırakıp gittin.’ sözleriyle hıçkırıyor.
İşte bu ülkede yaşanan iki farklı hayat ve iki farklı son!
Kimse kalmıyor burada. Acıyla veya eğlenerek herkes bitiriyor soluklarını.
Herkes kendi elleriyle örer çevresini ve herkesin sonu ettiklerine göre olur.
Öyleyse siz de düşünün…
Tabutunuz gözyaşları eşliğinde öteki dünyaya giderken, insanlar ardınızdan nasıl bakacak?
Geride nasıl bir hayat bıraktınız?
Aileniz sizi hangi hatıralarınızla hatırlayacak?
Dünyada yolcu gibi, misafir gibi yaşayıp da bu güne hazırlanmış mıydınız?”
Dr. Muhammed Bozdağ