Ne güzel silgiler değil mi?
Bu silgilerin güzelliğine gözlerimin takılı kaldığı bir günün akşamında aşağıdaki satırları yazmıştım ve ertesi gün bir öğrencim elinde üç tane beyaz yumuşacık silgi ile odama gelmiş ve bana sarılmıştı.
Silgilerin birisini Demir’in masasında görünce bu sefer o öğrencimin sıcacık kucaklayışını hatırladım ve yeniden paylaşayım dedim.
Altı yedi yaşlarındaydım sanırım. Ya ilkokul üçüncü ya da dördüncü sınıf öğrencisiydim.
Kırtasiyede bir silgiyi çok beğenmiştim ama silgin bitince alırız demişlerdi.
Hani yeşil silgiler vardı ya eskiden. Hiç güzel silmezdi, iz bırakırdı. Hatta silerken bazen kağıdı bile yırtardı. İşte benim onlardan vardı. Oysa ben yumuşacık beyaz silgilerden istiyordum ama önümdeki tek engel o yeşil silgiydi ve bitmesi gerekiyordu.
Peki nasıl bitecek bu silgi?
Elbette ki silerek.
Amacım belliydi silgiyi bitirecektim.
Bir gün derste önümdeki kağıdı önce karalamaya sonra da silmeye başladım. Karalıyordum, siliyordum sonra yeniden karalıyor yine siliyordum!
Azmetmiştim o yeşil silgi bitecek, beyaz yumuşak silgim olacaktı. O hırsla yanıma gelen ve beni izleyen öğretmenimi hiç fark etmemişim.
Öğretmeni fark ettiğimde çok geçti. Göz göze geldik ve yanağıma bir tokat indirdi ki acısı bugün yine aklıma düştü.
Aradan geçmiş otuz beş yıl!
Bir sor neden karalıyorum. Bir davranışımın nedenine odaklan.
Patlat bir tane sussun.
Okuma yazmayı bana o öğretmenim öğretti. Bir kelime öğretenin kırk yıl kölesi oluyoruz evet ama bir dayağın da kırk yıl acısını çektiğimizi işte tam bugün fark ettim.
Şimdi silgiye pek de ihtiyacı olmayan oğlumun dondurmalı, arabalı, hamburgerli daha birçok farklı şekil ve desende silgisi var.
Kim bilir belki bilinç altım ona silgi alarak onu korumaya çalışıyordur ne dersiniz?
Akademisyen Anne – Doç. Dr. Saniye Bencik Kangal