Yürüyüşlerde önünden geçtiğim komşumun balkonunda bu defa yeni bir yüz gördüm; merhabalaştık. Dedesinin evini iki günlüğüne ziyarete gelen delikanlı, “Sizinle konuşmak benim için bir onurdur,” deyince yazılarımdan beni tanıdığını düşündüm. Zamanım müsaitti o gün akşam üzeri yarım saatliğine çay davetini kabul ettim eşim Yıldız’la gittik.
Ara sıra buraya babaannesi ve dedesini ziyarete geliyor. Sınavda ilk 1100 arasında yer almış ve şimdi İstanbul’da gözde bir üniversiteyi burslu kazanmış, heyecanlı.
Babaanne, çok gururlu. “O Cumhurbaşkanı olacak!” diyor ve benim orada kaldığımız bir saat içinde bu ifadeyi belki yedi kez kullandı. Babaannenin tanıdıklarından biri kendi torununa sürekli, “Benim torunum kaymakam olacak” demiş ve o çocuk şimdi gerçekten kaymakam olmuş. Yani babaanne işleyen yöntemi keşfetmiş ve tabii, Cumhurbaşkanlığı, Kaymakamlıktan daha yüksek bir makam.
Genç, bilim insanı olarak akademik kariyer yapmak istiyor. Ve o yeteneği kendisinde hissettim. Babaanneye soruyorum; bilim insanı olmasıyla hiç ilgilenmiyor, gülümsüyor ve “O Cumhurbaşkanı olacak!” diyor. Anlıyorum, Torunumu Cumhurbaşkanı yaptım!” diyebilmek onun için çok önemli.
Toplumda çok yaygın olarak anne babaların, dede ve ninelerin, amcaların, halaların, yani aile büyüklerinin çocuklarına, torunlarına, yeğenlerine, kuzenlerini kendilerine malzeme yaptıklarını sıklıkla görüyorum:
“Senin kim olduğun önemli değil! Senin olabileceğin en iyi insan olarak gelişmen, karakter sahibi olman, mutlu olman, gönlünün muradını ve hayatının anlamını keşfetmen, mutlu bir yuva kurman da umurumda değil. Ama senin eğitimle elde edeceğin kariyer ve sosyal kimliği çok önemserim. Çünkü senin sayende sosyal statüm artacak.”
Dışarıdan saygı değer görünen ama içi böylesine boş olan birçok anne, baba, dede ve nine sayısının çoğunluğu ürkütücü. Ve ne büyük bir yanlış içinde olduklarının farkında değiller. Sanki körler ve farkına varmamaya kararlılar.
Peki şimdi ne yapalım? Savaş açıp onları ötekileştirelim mi? Hayır! Kötü niyetli değiller! Çocuklarını ve torunlarını sevdiklerini ve onlara iyilik yaptıklarını düşünüyorlar. İnsanın değerini ancak sosyal hiyerarşideki gören Korku Kültürü’nün robotları. Ve nasıl ki balık içinde yaşadığı suyun farkında değildir, onlar da içine doğup büyükleri Korku Kültürü’nün farkında olmadan yaşıyorlar.
Bizim çabamızın daha sürekli, güçlü ve kapsamlı olması gerekiyor. Umutluyum, ama uzun bir yolculuğun bizi beklediğinin de farkındayım. Uzun ama gücünü gerçek sevgiden alan anlamlı bir yolculuk. İyi ki varsınız; iyi ki ekiptesiniz. Selamlar.
Doğan Cüceloğlu