Koron virüs salgını nedeniyle öğrencilerin yaşadığı sorunlara dikkat çeken Türk Eğitim Derneği Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu, velileri yakından ilgilendiren bir öneride bulundu.

Türkiyenin dünyada okullarını en uzun kapatan ikinci ülke olduğunu belirten Pehlivanoğlu, vakaların artmasının nedeninin de tatil olarak görüldüğünü belirtti.

Türk Eğitim Derneği (TED) Genel Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu, Kovid-19 sürecindeki öğrenme kayıplarının telafisiyle ilgili dezavantajlı gruplar için özel süreçler planlanması gerektiğine işaret ederek, “Örneğin, yaz aylarında okullarımızı kapatmamalıyız. En azından 3 ayın 1 ayını dezavantajlı çocukların okulda geçireceği bir süreç planlamak mecburiyetindeyiz.” dedi.

Pehlivanoğlu, derneğin düşünce kuruluşu TEDMEM tarafından hazırlanan “2021 Eğitim Değerlendirme Raporu”na ilişkin AA muhabirine açıklamada bulundu.

TEDMEM tarafından her yıl hazırlanan raporda, Milli Eğitim Bakanlığının hedeflerini gerçekleştirip gerçekleştiremediklerini ve önerileri ortaya koyduklarını dile getiren Pehlivanoğlu, “Bunlar Bakanlığın eksiklerini ortaya koymak için yapılmış çalışmalar değil, 94 yıllık bir sivil toplum örgütünün önerilerini kamuoyu ile paylaşmasından ibarettir ki bürokratik yapımız içerisindeki sorunlar daha hızlı çözümlenebilsin diye.” ifadesini kullandı.

Kovid-19’un 2021’de dünyada her sektöre olduğu gibi eğitime de büyük darbe vurduğunu anlatan Pehlivanoğlu, “Burada acı olan, Türkiye’nin dünyada okullarını en uzun kapatan ikinci ülke olmasıdır. Çünkü biz bilinçlendirme ile korunma ile korkuyla eve kapanma arasındaki farkı maalesef ayırt edemedik. Ve 2021 yılında Türk Eğitim Derneği olarak çok ciddi miktarda ‘okul sokaktan daha güvenlidir’ başlığı altında büyük bir mücadele sergilememize rağmen maalesef okulların açılmasını sağlayamadık.” diye konuştu.

“VAKALARIN ARTMASININ NEDENİ OLARAK TATİL GÖSTERİLİYOR”

Pehlivanoğlu, öğrencilerin yarıyıl tatilinde olduğuna işaret ederek, sözlerini şöyle sürdü:

“Kovid-19 vakalarının artmasının nedeni olarak tatil gösteriliyor. 2021 Eylül ayını mukayese ettiğiniz zaman 18 yaş altındaki Kovid-19 vaka oranının 21,9’dan şu anda 8,7’ye düştüğü söyleniyor. Dünyada öğrenme yoksulluğunu gündeme getiren Dünya Bankası ve OECD gibi kuruluşlar, gelişmekte olan ülkelerde çok daha acı sonuçlar olacağını bilimsel çalışmalarla ortaya koymuşlardı. 2021’i maalesef okulları kapattığımız, çocuklarımızı eğitimden uzak tuttuğumuz bir süreç ile geçirdik. Ama şunu unutmayalım ki özellikle 10 yaş altı için uzaktan öğrenme olmaz, uzaktan eğlenme olur. Bir miktar bilgi verebilirsiniz ama beyin gelişimi açısından öğrenmeyi ve hedeflediğiniz kazanımları gerçekleştirmeniz mümkün değildir.”

MÜFREDATIN SADELEŞTİRİLMESİ ÖNERİSİ

Milli Eğitim Bakanlığının Kovid-19 sürecinde Ulusal Destekleme Programını (UDEP) başlattığını, telafi eğitim süreçlerini devreye alarak destekleme kursları açtığını, okullardaki 4,5 milyon öğrenciye yönelik kazanım testi yapıldığını ifade eden Pehlivanoğlu, “Kazanım kayıpları, sınıf bazlı giderilemez. Uzaktan öğrenmede kazanım kayıpları farklı olur. Dolayısıyla aslında bizim tavsiye ettiğimiz süratle müfredatın sadeleştirilmesi, zincir kazanımlara odaklanmaktı.” dedi.

Yüz yüze eğitime ara verilen 1,5 yıllık süreci bir yıla sığdırarak telafi etmenin mümkün olmadığının altını çizen Pehlivanoğlu, “Bu kadar kalabalık bir genç nüfusta okul sonrası faaliyetlerle de bunu gerçekleştirmek mümkün değildir. Çünkü gelişmiş ülkelerde okula dönüşte telafi programları belli bir paralellik içerisinde götürüldü ve bunlara çok ciddi miktarda bütçeler ayrıldı. Asıl olarak da dezavantajlı çocuklar ve dezavantajlı bölgeler için yapıldı.” değerlendirmesinde bulundu.

“KAPALI SINIFLARDAKİ ÇOCUKLARIN KAYIPLARININ TELAFİSİ İYİ TAKİP EDİLMESİ”

Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in yüz yüze eğitimle ilgili çok doğru bir irade ortaya koyduğunu ve “En son kapanacak yer okullardır.” dediğini aktaran Pehlivanoğlu, “Şükürler olsun ki bugüne kadar okulları kapatmadık. Tabii ki burada önemli olan şeylerden bir tanesi, kapalı olan sınıflardaki çocukların kayıplarının nasıl telafi edildiğinin iyi takip edilmesidir.” görüşünü paylaştı.

Pehlivanoğlu, eğitim sistemine ilişkin şu değerlendirmelerde bulundu:

“Olası kriz dönemlerinde uzaktan öğretimle, kritik, zincir kazanımlarla ilgili hazırlıklı olmak gerekir. Eğitimde tıpkı bir lego gibi üst üste koyarak gidersiniz. Üst üste koyamadığınız bir sistemde başarı sağlamanız mümkün değildir. Uzaktan öğretimde öğretmenlerin dijital yeterliklerini artırmanız gerekiyor. Bugünden elimizde dezavantajlı çocuklarımızın listesinin hazır olması gerekiyor. Kriz anında devreye sokacağımız, aniden hızla değişen teknolojik yatırımları çok büyük miktarda yapmak değil ama krize hazırlıklı olup olduğu anda devreye sokabileceğimiz, bir teknolojik ihtiyaç listesi çıkarmamız gerekiyor. Bunların yanında bir şey daha çok önemli. Merkezi kararla bütün ülkeyi yönetemezsiniz. Geneli değil, yereli baz almanız gerekiyor. Yerele sorumluluk vermeniz gerekiyor. Hatta okul bazlı gitmeniz gerekiyor.

Sonuç itibarıyla baktığınız zaman tabii ki Kovid süreci, eğitimde yenilikçi yaklaşımları gerektiriyor. Biz yetkin, çağdaş dünya ile rekabet edebilecek ama kültürel özelliklerimizi de benimsemiş bir insan yetiştirme modeli üzerinden gitmek mecburiyetindeyiz. Mevcuttaki iyiyi oluştururken de dezavantajlı çocuklarımızı, dezavantajlı okullarımızı gündeme alıp onları önde tutmak mecburiyetindeyiz.”

“AÇIK LİSE, ARTIK CİDDİ BİR OKUL HALİNE DÖNÜŞTÜ”

Pehlivanoğlu, 676 bin dolayındaki çocuğun eğitim sisteminin dışında kaldığını belirterek şöyle devam etti:

“676 bin çocuğumuzun eğitimden uzak kaldığını, açık lisenin artık ciddi bir okul haline dönüştüğünü düşünerek eğitimde fırsat eşitliği için bir eylem planına ihtiyaç olması gerekir. Acilen yapılması gereken en az 5 yıllık bir eğitimde fırsat eşitliği eylem planı hazırlamaktır. Kovid-19 sürecindeki öğrenme kayıplarının telafisiyle ilgili dezavantajlı gruplar için özel süreçler planlanmalı. Örneğin, yaz aylarında okullarımızı kapatmamalıyız. Yaz aylarında okullarımızı biraz daha açık tutup en azından 3 ayın 1 ayını dezavantajlı çocukların okulda geçireceği bir süreç planlamak mecburiyetindeyiz. Teknolojik ihtiyaçlar, eğitime erişim, öğretmen sayıları ve yetkinlikleri açısından dezavantajlı olanlara ihtiyaçlarında ve kaynak dağıtımında daha adaletli şekilde pozitif ayrımcılıkla gitmek zorundayız.”

“SINAV BASKISI ORTADAN KALKMALI”

Okulu kıymetli kılmanın önemine vurgu yapan Pehlivanoğlu, bunun için sınav baskısının ortadan kaldırılması gerektiğini söyledi.

 

LGS’de okul içi sıralandırma yapılması gerektiğini ifade eden Pehlivanoğlu, YKS ile ilgili olarak da şunları kaydetti:

 

“Maalesef, niye yapıldığını anlamadığımız bir şekilde liseler 4 yıla çıkarıldı. Yani kaynak sorunu olan bir ülkede öğretmen sayısında sorun olan bir ülkede nitelikli eğitime erişimde zorlanan bir ülkede, biz eğitimi 12 yıla çıkardık. Avrupa ülkelerinin çoğunda zorunlu eğitim 9 yıl civarındadır. Biz 12 yıla çıkmış eğitimin 11 yıla düşmesinin siyaseten çok kolay olmadığını biliyoruz. Bizim önerimiz şu; 11. sınıfta lise diploması verelim. 11. sınıfta lise diploması alanlar, meslek yüksek okullarına, açık öğretime direkt gitsinler. 12. sınıf üniversiteye hazırlanma yılı olsun. Dolayısıyla cebinde parası olmayanların imece usulü çocuklarını dershane ve kurslara yollamasının önüne geçmiş oluruz ve okulu kıymetli hale getiririz. Okulu kıymetli hale getirmenin ikinci noktasında da artık öğretmenlerimizin kaç kişiyi sınavda başarılı yaptığıyla değil, nasıl yetenekli ve yetkin bireyler yetiştirdiği ile ölçmeye başlayabiliriz. Bunun da bilimsel olarak ölçülmesi mümkündür.”

(AA)