Ferda Pazartesi sendromuna nasıl çare buldu?
Hafta sonu tatilinden sonra, Pazartesi işe gitmek herkese zulüm gelir. Ne gıcık bir gündür şu Pazartesi, hani evlat olsa sevilmez, o derece yani. İki gün ya da bazıları için sadece bir gün bile olsa, sabah geç kalkmaya alışmışken, işin yoksa Pazartesi günü kargalar bile kahvaltısını yapmadan kalk, işe ya da okula git. Normalde zaten sabahları erken kalkmayı sevmeyen insanlar, Pazartesi sabahları olduğundan daha kötü durumda, enerjisi düşük ve suratsız halde görünürler. Hatta bazıları Pazartesi sendromunu o kadar ağır ve derinden yaşar ki, Pazar geceleri hiçbir şekilde uyuyamaz, yatakta dönüp durur.
Bir keresinde, böyle bir gecede, ben de son derece isteksiz bir şekilde Pazartesi hazırlığı yapıyordum. Sabah kendime bile tahammülüm olmayacağını bildiğimden, akşamdan giyeceğim kıyafetleri filan hazırladım. Sabaha bozulacağını bile bile saçlarımı yaptım. Son olarak da ojelerimi sürüp, kurumalarını beklemeye başladım. Bir yandan da kendi kendime söyleniyordum “Amaaaan, bu soğukta işe mi gidilir? Acaba izin alsam da yarın işe gitmesem mi?” diye. Bu fikrin aklıma gelmesiyle gitmesi bir olmuştu. Gitmem gerekiyordu, o gün için hazırlayıp yetiştirmem gereken evraklar vardı.
Yarım saatten fazla hindi gibi düşünüp durduktan sonra, “Ben gidiyorum, bari keşke patron gelmese işe. Bir de onu çekemeyeceğim” dedim kendi kendime. Birden aklıma dâhiyane bir fikir geldi. Uzun süre kişisel gelişim işleriyle uğraşmış biri olarak, derhal duruma el atmalıydım. Öncelikle patronum Ayhan Bey’in işe gelmemesiyle ilgili isteğimi ‘Evrene’e iletmeliydim. Bunun için de ilk olarak kendime bir olumlama cümlesi hazırlamalı ve uyuyana kadar bu cümleyi tekrarlamalıydım. Hemen düşünmeye başladım. “Ayhan Bey, yarın işe gelmesin” olumlaması kesinlikle olmazdı. Olumlama cümlelerinde hiçbir zaman ‘olumsuz’ ifadeler kullanılamazdı. Adamın gelmemesi, her ne kadar, benim için olumlu bir eylem olsa da, “Sevgili Evren” olumsuz ifadeleri kabul etmiyordu maalesef.
Konunun üzerine biraz daha düşündükten sonra, olumlama cümlemi yaratabildim. “Ayhan Bey, yarın, akşama kadar evinde dinlensin”. “Vaaay be, ne kadar akıllıca bir cümle ürettim” dedim kendi kendime. Adamın evinde dinlenmesi demek, işe gelmemesi demekti. Üstelik ‘Evren’ için de oldukça olumlu bir ifade içeriyordu. Her şey hazır olduğuna göre artık uyku aşamasına geçebilirdim. Yattıktan sonra, uyuyakalana dek cümleyi kendi kendime tekrar edecektim. Önce biraz dışarıdan duyulur bir sesle tekrarladım cümleyi “Ayhan Bey, yarın akşama kadar evinde dinlensin”. Sonrasında zaten insana iyice ağırlık basınca, uyumaya yakın resmen sayıklıyor gibi oluyor cümleyi. Uykunun en derin haline geçip sızana kadar tekrar ettim cümlemi. Dilim damağım kurumuştu resmen.
Ertesi sabah, ayaklarımı sürüye sürüye zorla gittim işe. Yine bitkin, bezgin ve uykusuzluktan sinirlerim tavan yapmış bir halim vardı. Gece yaptığım olumlamaları bile unutmuştum resmen. Taa ki telefon çalana kadar. Telefonu açtım, Ayhan Bey “Günaydın” filan diye bir şeyler gevelemeye başladı. “Ben bugün işe gelmeyeceğim. Kendime izin verdim. Akşama kadar evdeyim. Bir şey olursa ararsınız” dedi ve kapattı telefonu. Bense telefonun başında kalakalmıştım. Önce bir “Nasıl yaaa?” diye düşündüm. Sonra “Senin canını yirim ben. Dinlen tabi, kal evinde” diye çığlık atmaya başladım. Ofisteki herkes “Ne var noldu?” diye başıma toplanmıştı. Onlara sadece patronun o gün işe gelmeyeceğini söyledim. Olumlamalarımdan filan hiç bahsetmedim. Anlatsam da inanmazlardı ki! “Tanrım, yine pek psişik gördüm kendimi” diye akşama kadar sevinç nidaları attım o gün. Başarmıştım işte..
Tüm güzel dileklerinizin gerçekleşmesi ümidiyle…