Berlin’deki bir anaokulunda çocuklar bütün oyuncakları ortadan kaldırdılar: Arabalar, küçük plastik hayvanlar, Legolar ve hatta kutu oyunları ve sanat malzemelerinin çoğu… Sonra boş sınıfın içinde durdular ve iki öğretmenlerine baktılar.
“Şimdi ne yapacağız?” diye sordu o zamanlar 5 yaşında olan oğlum.
Bu sorusuna uzun bir süre bir cevap almadı. Gittiği anaokulu “oyuncaksız okul” projesine başlıyordu. Birkaç hafta boyunca oyuncaklar ortadan kaybolacak ve öğretmenler çocuklara ne oynayacaklarını söylemeyecekti. Bu uygulama sert gibi görünse de projenin önemli bir pedagojik hedefi bulunuyor: İlerideki bağımlılık davranışlarına karşı onları güçlendirmek için çocukların yaşam becerilerini geliştirmek.
“Hiçbir oyuncak olmadığında çocuklar kendi fikirlerini geliştirecek zamanı bulabiliyorlar” diyor projeyi uygulayan okulun müdürü Elisabeth Seifert. “Oyuncaksız zamanda, hazır ve bitmiş oyuncaklarla oynamıyorlar. Kendi oyunlarını geliştiriyorlar. Birlikte daha fazla oynuyorlar, psikososyal becerilerini daha iyi geliştirebiliyorlar.”
Seifert’e göre bu beceriler kendini anlamayı ve sevmeyi, diğerlerine empati duymayı, yaratıcı ve eleştirel düşünmeyi, problemleri çözebilmeyi ve hataların üstesinden gelebilmeyi içeriyor. “Ve çocuklar bu tür yaşam becerilerini ne kadar erken öğrenirlerse o kadar iyi” diyor Seifert.
Oyuncaksız anaokul, Almanya’da yeni bir fikir değil. Bu fikir, 1980’lerde toplanmaya başlayan Bavyera bölgesindeki bir bağımlılık çalışma grubundan çıktı. Grup, doğrudan yetişkin bağımlılarla çalışan insanlardan oluşuyord.
Bu grup en sonunda, çoğu kişi için alışkanlık yaratan davranışın köklerinin çocukluğa gittiğini belirledi. Potansiyel bağımlılık tohumlarının ekilmesini tamamen önlemek için araştırmacılar, Almanya’da 3 ila 6 yaşındaki çocukların gittiği anaokullarında bir proje yaratmaya ve çocukların kendilerini negatif duygulardan uzaklaştırmak için bazen kullandıkları şeyleri ortadan kaldırmaya karar verdiler, yani oyuncakları.
Oyuncaksız anaokulunun kuralları gayet basit: Üç aylık bir süre boyunca bütün oyuncaklar kaldırılıyor ve ortada sadece mobilyalar, battaniye ve yastık gibi şeyler kalıyor. Oyuncaksız zaman başlamadan önce öğretmenler, çocuklar ve ebeveynlerle buluşuyor ki onlar da ne beklemeleri gerektiğini bilebilsinler. Proje başladığında öğretmenler çocukların oyununu yönetmek yerine sadece gözlemlemeye başlıyor. Öğretmenler, çocukların kendi can sıkıntıları ve hayal kırıklıklarıyla nasıl baş edebileceklerini öğrenmelerini sağlıyorlar.
Bavyera’nın Penzberg şehrindeki bir anaokulu, 1992 yılında oyuncaksız zamanı deneyen ilk okul oldu. Proje, hakkında yayınlanan bilgilerden kısa bir süre sonra hızla yayılmaya başladı. Bugün Almanya, İsviçre ve Avusturya’nın her yerindeki yüzlerce anaokulunda oyuncaksız projeleri görebilirsiniz. Diğer ülkeler de bu projeye ilgi göstermişlerdi. Projenin 25’inci yılında yayınlanan bir habere göre ilk oyuncaksız anaokulu olan Penzberg anaokulu, Çin’den bile konuyla ilgili telefon almıştı.
Bununla birlikte proje bazı ülkelerde, örneğin Amerika’da, çok ilerleme kaydedemedi. Oyuncaksız zaman Almanya’da ivme kazanırken, Amerika hala “Madde Bağımlılığına Direnme Eğitimi” adını verdiği eğitimlerine devam etti.
Bu eğitim çerçevesinde polis memurları, öğrencileri uyuşturucuların tehlikeleri hakkında eğitmek için okula getiriliyordu. Ancak güçlü desteğe ve yaygın uygulamaya rağmen bu eğitimin madde kullanımı üzerinde ölçülebilir bir etkisi olmadı.
Alabama Üniversitesi İnsan Bilimleri profesörü Elizabeth Robertson şöyle diyor: “Sadece bilgi veren programlar işe yaramıyor. Örneğin, uyuşturucuların bedene ve beyne ne yaptığını anlatmak bilgi veriyor ama insanları caydırmıyor. Üstelik bu tür bilgiler verilen çocuklar uyuşturucularla daha fazla ilgilenmeye başlıyor.” Robertson’a göre okullar, öğrencilerin sosyal ve akademik beceriler geliştirmesine yardımcı olan programlardan daha fazla fayda sağlıyor.
Ailemle Almanya’dan Amerika’ya geri döndüğümüzde çocuklarımın gittiği ilkokulda, “Kırmızı Kurdele Haftası” diye bir proje yaptılar. Bu projede çocuklar, bir günlüğüne çılgın çoraplar giyip “uyuşturuculara gününü gösterdi” ve ertesi gün güneş gözlükleri takıp “uyuşturucuları gölgede bıraktı”.
Ülke çapında tam 90 bin okulda uygulanan bu projenin sponsorluğunu yapan kuruluşun başkanı ise şöyle diyor: “Araştırmalar beni ilgilendirmiyor. Kırmızı Kurdele projesinin işe yarayıp yaramadığının en önemli ölçüsü insanların katılımı. Eğer işe yaramasaydı insanlar katılmazdı.”
Sadece bu gözle bakıldığında bile oyuncaksız anaokulu, Almanya’da bir başarı olarak kabul edilebilir. Oyuncaksız anaokulu ile ilgili uzun vadeli bir araştırma bulunmuyor ancak 1997 ve 1998 yıllarında yapılan iki araştıma, oyuncaksız zamana katılım gösteren çocukların sosyal etkileşim, yaratıcılık, empati ve iletişim becerilerinde artış olduğunu ortaya çıkardı.
Ancak yine de oyuncaksız zamana yönelik eleştiriler de var. En kuşkucu grup arasında ise ebeveynler yer alıyor. Bu projenin çocuklarını, artık okula gitmek istemeyecek kadar sıkacağından endişe ediyorlar. Hatta Berlin’de benim çocuklarımın da gittiği anaokulundaki veliler oyuncaksız zaman konusunda ikiye ayrılmışlardı.
Bu yüzden okul proje konusunda taviz vermek zorunda kaldı. Oyuncaksız geçen zaman altı haftaya indirildi ve bahar ayına alındı. Böylece çocuklar açık havada daha fazla zaman geçirebileceklerdi. Programa haftada bir orman gezisi de eklendi.
Bazı okullarda bu tür düzenlemeler görülebiliyor. Örneğin bazı okullar haftada bir gün oyuncaksız gün yapıyor. Projeyi uygulayan okul müdürü Elisabeth Seifert, üç aylık modeli savunsa da ebeveynlerin endişelerini gidermenin de önemli olduğunu vurguluyor.
Okul, hazır ve bitmiş oyuncaklar olmadan çocuklarının ne kadar iyi çareler bulduklarını ailelerine göstermek için bir video bile çekti. “Çocuklar çok fazla canlandırma oyunu oynuyorlar. Taşlar ve dallar topluyorlar ve kendi oyuncaklarını kendileri yapıyor. Çocuklar yine oyun oynuyor ama sadece farklı oynuyorlar” diyor Seifert.
Önce kızım sonra da oğlum anaokulumuzdaki oyuncaksız zamana katıldığı için bu tür oyunları çok gördüm. Mesela bir gün çocukların sandalyeleri dizip “tren” oynadığını gördüm. Başka bir gün battaniyeden dev bir çadır yapmış etrafından vahşi hayvan taklidi yaparak emekliyorlardı.
Sürekli yetişkinlere ve diğer çocuklara ne yapması gerektiğini soran küçük oğlum bir anda kendini grup oyunun içine attı. Ancak oyuncaksız geçirdiği zamanlar onun için başka bir şey daha yaptı. Eve, cepleri topladığı meşe palamutları ve taşlarla gelmeye başladı.
Orman gezileriyle ilgili heyecanlı hikayeler anlattı. Açık havada daha fazla oynamaya başladı, hem de diğer çocuklar ona katılmasa bile. Proje bittikten çok sonra bile onu okulun bahçesinde tek başına oynarken bulabilirdiniz.
Oyuncaksız deneyimin onu gelecekteki bağımlılıklardan koruyup korumayacağını zaman gösterecek, ama ben oğlumda çok açık bir değişim fark ettim. Oyuncaksız anaokulu projesi onda sadece açık havada oyuna karşı bir ilgi oluşturmakla kalmadı, aynı zamanda kendi başına olmakta büyük bir rahatlık bulmasını sağladı.
Kaynak: https://www.theatlantic.com/education/archive/2017/03/the-toy-free-kindergarten/520905/