Geçtiğimiz yıl Bursa’da bir çöp evde 1 yıl boyunca kilitli tutulan 9 yaşındaki M. Can’ı konuşmuştuk, bu yıl maalesef Konya’dan geldi benzer bir haber. 15 aylık Asel bebek tek başına, yarı çıplak halde bir çöp evde bulundu. Baba ortada yok! Annenin profili ise hoş, duyarlı, ‘normal’ biri gibi. Ama durum ortada. Daha bizim duymadığımız bu ve benzeri başka vakalar olduğunu tahmin etmek güç değil ama şunu anlamakta güçlük çekiyorum; örnekler bu kadar çok iken, ki aile içi cinsel istismar-taciz vakaları da düşünülürse, çocuklarımızı neden koruyamıyoruz. Araba sürmek için ehliyet, iş için diploma-yetkinlik belgesi sorulurken anne-babalık için neden bir şeye gerek yok?
TEK SUÇ ANNENİN Mİ
15 aylık Asel bebek, komşuların saatler süren ağlama sesi duymasının ardından balkondan girdikleri, çöp dolu dairede yarı çıplak, aç ve yerde debelenirken bulundu. Bebek, tedavi altına alınırken 27 yaşındaki annesi Fatmanur G.’nin erkek arkadaşının yanında olduğu belirlendi. Anne, emniyetteki işlemlerinin ardından serbest kaldı. Böyle art arda yazınca, ‘Bu ne biçim anne’ diyerek öfkelenmek doğal ama şunları da sormak gerekmez mi?
-Bebeğin babası nerede? Anne kadar çocuktan o da sorumlu değil mi?
-Komşular (durumun farkındalarmış) durumu neden daha önce polise bildirmediler?
-Bebeğin kötü durumda olduğu ya da annenin ruh durumu bu olay yaşanmadan önce tespit edilemez miydi?
-Anneye, maddi-manevi kimler destek oldu ya da olmadı?
15 aylık Asel bebek, saatlerce ağlama sesini duyan komşular tarafından bu halde bulunmuştu.
Cevapları bilmeyince, genellikle tek kişiyi -bu genelde kadın oluyor- suçlayıp vicdanımızı temizliyoruz ama bu doğru değil bence. O sebeple ‘ebeveyn ehliyeti’ meselesini masaya yatırdık.
EBEVEYN EHLİYETİ ŞART
Çocuk ve genç psikiyatristi Doç. Dr. Veysi Çeri ise bu konuda net: “Araba sürmek için nasıl ehliyete ihtiyaç varsa anne-babalık için de ehliyet şart.” Diyor ki: “Bu söylemi etik bulmuyor, bana kızıyorlar ancak alanda çalışan bir doktor olarak gördüklerimi siz görseniz aynısını savunurdunuz. 18 yaş altında evlenmek isteyenler psikolojik durumları kontrol edilmek üzere nasıl kontrole yollanıyorsa, evlenmek ve/veya çocuk yapmak isteyen; ebeveyn olmanın gerekliliklerini karşılayıp karşılayamayacaklarının belirlenmesi üzerine psikolojik testlerden geçmeli, belirli eğitimler ve eğitimlerin sonunda da ‘ehil’ olduklarına dair ‘ehliyet’ almalılar. İlk yardım eğitiminden tut çocuğun temel duygusal ihtiyaçlarına kadar anne-baba ya da adaylarına her konuda eğitim verilmeli, çocukların kendi malları olmadığı, ebeveynliğin sorumluluklarının hukuki boyutları öğretilmelidir. Bu eğitimler sonunda ise adaylar bu konuda artık ehil olduklarını ispatlamak zorunda olmalı. Mesela, bir kişinin çocuğa kötü muamelesi ispatlanmış ve kişi ceza almış, çocuk da devlet korumasına alınmış. Ama kişi bunca olaydan sonra da gitmiş, ikinciyi yapmış. Kimse de ‘Ne yapıyorsun?’ dememiş. Bu olmaz! Ebeveynlik el-yüz güzelliği, ‘Dışarıdan bakınca iyi birine benziyordu’ demek ile olmaz. Bu sebeple ehliyet şart!”
DEVLET POLİTİKALARI AKTİF UYGULANSIN
Mersin Üniversitesi Çocuk Koruma ve Araştırma Uygulama Merkezi müdürü Prof. Dr. Halis Dokgöz de hukukta ceza ehliyeti, evlenme ehliyeti gibi kavramlar olduğu hatırlatması yapıyor, ‘Ama’ diyerek, şöyle bağlıyor: “Elbet bir ‘ehliyet’ çalışması yapılabilir, buna ‘ebeveyn ehliyeti’ de denebilir ama esas olan çocukların korunması için devlet politikalarının aktif şekilde uygulanmasıdır. Anne-babanın muhakkak çocuk üzerinde sorumluluğu var ancak unutulmamalı ki bu, çocuk hakkında istedikleri her kararı alabilecekleri anlamına gelmez. Zira, çocuk da bir bireydir. Aksi her tür durumda devlet kurumlarının çocuğun haklarının korunması için devreye girmesi elzemdir. Ayrıca evlenirken sadece bulaşıcı değil psikiyatrik hastalıklar açısından da muayeneler yapılmalıdır.”
EHLİYET DEĞİL AMA EĞİTİM ŞART
‘Tüm yönleri ile çocuk hakları’ kitabının da yazarı Avukat Lale Alp, diyor ki: “Etik olarak ehliyeti doğru bulmuyorum. Çok handikabı var. Sosyo-ekonomik gruplara göre farklılaşma ya da din, dil, ırk ayrımına kadar varabilir işin ucu. Bu tehlikeli. Kimin çocuk sahibi olacağına ‘ehliyet’ ile devletin karar vermesinden ise her aday ya da ebeveyne eğitim verilmeli, bu eğitimler yoğun ve ücretsiz olmalı. Bugün, birçok aile ilk yardım bile bilmiyor. Peki, ehliyet alınca ‘Bitti mi?’ Mesela, sürücü ehliyeti olanlar kaza/hata yapmıyor mu? Dolayısıyla ehliyet değil ama her mahalle ve sokağa yayılabilecek, sürekliliği olan eğitimler şart. Ayrıca bir kontrol sistemi de olmalı. Örneğin bebeklik aşıları kontrolü için aile hekimliği tarafından nasıl sürekli aranıyorsam sosyal hizmetler de belirli aralıklarla ‘aile’ kontrolleri yapabilir, ihtiyacı olanlar belirlenip destek verilir.”
KADINA DESTEK VERİLSİN
İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkezi Başkan Yardımcısı Avukat Ayşenur Demirkale ise ‘ehliyet’ gibi bir kavramdan ziyade özellikle doğum yapan kadınlara destek sağlanması gerektiğini belirterek, “Hamilelik sürecinden başlayarak hem psikolog hem sosyal hizmetler uzmanları ile ciddi bir ön inceleme ile kişinin ebeveyn olma yükümlülüğünü yerine getirebilecek ruhsal ve ekonomik güçte olup olmadığının gözlemlenmesi gerekiyor. Zira evlilik dışı da doğumlar oluyor. Bu sebeple kişiler kendi koşul ya da çaresizliklerine bırakılmamalı. Doğum sonrası da süreçler takip edilmeli. Yani aktif ve etkin bir sosyal hizmet ağı şart. Çocuğu koruyacak destek mekanizmaları da çocuğa daha bir zarar gelmeden işletilmeli. Eğitimler vermek elbette çok önemli ama devletin yasal sorumlulukları içinde bu söylediklerimin hepsi var zaten. Başta bunlar uygulansa bile yeter” diyor.