Mektubu olduğu gibi paylaşıyorum. Kimliğin bilinmemesi için gerekli değişimleri yaptım. Okuyun ve lütfen paylaşın. Geleceğin ana babaları çocuklarına bu acıları yaşatmasınlar. Lütfen!

*** Doğan bey daha önce isminizi çok duymama rağmen ne bir yazınızı ne de kitabınızı okumuştum; ama geçen hafta bir yazınıza denk geldim ve o yazı öyle yerlere dokundu ki benim bile farkında olmadığım şeyleri dışarı çıkardı. Aç bir hayvan gibi yazılarınıza saldırdım; okuduğum her yazınızda kendimi tutamadım ve hüngür hüngür ağladım. Hayatımın pişmanlıklarla dolu olduğunu görmemi sağladınız. Teşekkür ederim.

Ben Güneydoğulu büyük bir ailenin ferdiyim; otuz yaşında, evli, üniversite mezunu birisiyim. Beş yaşında annemi kaybettim. Annemin ölümünden aradan altı ay geçmeden babam görücü usulü birisiyle evlendi.

Küçük olduğumdan veya yaşamış olduğum travmadan dolayı o günlere dair hiçbir şey hatırlamıyorum. Üvey annem arada döverdi beni ve babama söylememem için, “ben seni sevdiğimden kızıyorum yoksa seni çok seviyorum,” derdi. İki tane canımdan çok sevdiğim kardeşim oldu; ama hayatım boyunca onlar hep kayırıldı, maddi manevi olarak.

Ben bu durumdan rahatsızlık veya kıskançlık duymuyordum, benim yaşadığım şeyleri onlar yaşamasın istiyordum, ama bende onlar gibi olmak istiyordum.

Ben 18 -19 yaşıma gelene kadar babamdan ve abimden sürekli dayak yedim! Yediğim dayaklardan canım yanmıyordu; sadece babamın ettiği hakaretler içimi öyle yakıyordu ki! Kaç kere intihar, evden kaçma gibi düşüncelerim oldu. Ama ALLAH korkusu her şeyi bastırdı, çok şükür. Şimdi bile bunları yazarken ağlıyorum; büyük ihtimal ölene kadar da böyle olacak.

Bir erkek çocuğunun gece 10 da üst komşunun evinde arkadaşıyla oyun oynamasının terlikle dövülecek kadar bir kabahat olduğunu düşünmüyorum. Üstelik üst komşu da babamın samimi arkadaşı. Neymiş; “bu saatte milletin evinde ne işim varmış!”

Öyle dayak yedim ki, ertesi gün okula babamı çağırdılar; her tarafıma kan oturmuştu; benim söylemememe rağmen müdür anladı ve babamı çağırıp bunun tekrarlanması halinde polise bildireceklerini söyledi ve iki ay sonra dönem sonunda babam beni okuldan aldı.

Ben evin içinde dolaşamazdım bile. “Odana git ders çalış,” derdi tuvalete giderken bile görürse, “ne işin var, defol odana, ders çalış,” diye bağırırdı.

Bir insan düşünün on beş, on altı yaşında küçük tuvaletini odasında sakladığı pet şişeye yapıyor. Ömrü yaptığı en ufak yaramazlıklarda bile yediği dayaklarla geçiyor.

Abim liseyi yurtta üniversiteyi de başka şehirde okuduğundan benden uzaktaydı; hep yalnız kaldım. Yapacak bir şeyim yoktu kimseye bir şey söyleyemiyordum. Şimdi bakıyorum da benim yaptıklarımdan dolayı cezalandırılmama anlam veremiyorum. Kendi yaptıklarıma bakıyorum, kardeşlerimin yaptıklarına bakıyorum; cezalandırılmamam lazımdı. Onlar cezalandırılmadı ben çok dayak yedim. Ben yetimim diye, çaresizim diye mi yapıldı bana bunlar? Sesimizi çıkaramadık, arkamızda kimse durmadı diye mi oldu bütün bunlar?

Geçmişle yaşanmaz biliyorum ama insanın aklı hep orda kalıyor işte elinde olmadan. Şimdi hayatta tek hedefim çocuklarım olursa Allah’ım nasip eder de çocuklarım olursa çocuğumu özgür ve mutlu yetiştirmek, onlarla bir bağ kurmak istiyorum.

Ben hala babamın yüzüne bakamıyorum şu an. Herkes için unutulmuş gözükse de ben unutmadım ve unutmamak istiyorum. Bunları kendi çocuğuma yasatmamak için unutmak istemiyorum. Kendime bir günlük aldım ve her akşam yarım sayfa bir sayfa doğmamış çocuğuma yazılar yazıyorum; olurda ilerde şimdiki düşüncelerimi unutursam hatırlamak maksadıyla.

Bunları inanın neden, niçin yazdım bilmiyorum; insana dair öyle güzel şeyler paylaşıyorsunuz ki öyle derinlere dokunuyorsunuz ki bilmenizi istedim.

Her şey için çok teşekkür ederim umarım her şey güzel olur. ***

 

Erich Fromm, “Dünyadaki bütün kötülüklerin ve savaşların temelinde yaşanmamış yaşamlar yatar,” der. Benim ülkemin güzel insanlarının çocuklarına yaşamlarını insanca yaşatması için birlikte çabalayalım. Ne kadar başaracağız, bilmiyorum, ama yürekten, var gücümüzle, elimizden gelenin en iyisini yapmak için çabalayabiliriz.

Son olarak şunun altını çizmek istiyorum; bana mektup yazan otuz yaşındaki bu kişi, hayattan küsmüş değil, tam aksine çocuğuna insanca bir yaşam yaşatmak için elinden gelen en iyi babalığı yapmaya azmetmiş biri. Bu tavrı alkışlıyorum.

Geçmişinden dolayı yaşama küsmek yerine, geleceğini daha bilinçli inşa etmeye azmetmiş biri var şimdi. Kutluyorum. Kendisine sevgi ve selamlarımı yolluyorum.

Doğan Cüceloğlu