“Benim hayatım kendimi babama sevdirmeye çalışmakla geçti. Ben tam değilim ki, ben hiç bir zaman tam olamam ki dede. Ben burada anlatınca, konuşunca benim içim tam olacak mı?”

Dizi sahneleri elbette gerçek değil ama bu sahne çok gerçek.

Şöyle bir yorumlar okudum bu sahne üzerine;

– Bu bir dizi sahnesi değil, yarım bırakılmış çocukların çığlığı.

– Bedelini ödediğim ve 28 yıldır annemle yaşadıklarımı annemle birlikte izledim dün akşam. Ne hissettiği bilmek isterdim ama konuşmaya cesaretim yok.

– Veysel, senin her yutkunuşunda, her titreyişinde oğluma sımsıkı sarıldım, daha da sarılacağım.

Sevgili anneler ve babalar, çocuklarımızı “bedeli” olan sevgi ile imtihan etmeyin. Koşulsuz sevgi sözde kalmasın. Koşulsuz sevgi demek çocuklarınıza esir olmak demek değildir. Yeri geldiğinde insan çocuğuna kızabilir, çocuğunun kararları karşısında karşıt görüş bildirebilir, bir olaya farklı bakış açısıyla da bakabilir. Bunlar sevgi sınaması demek değildir. Ayıralım bunu.

Kültürümüzde özellikle “baba’ların sevgi göstermesi” konusunda geçmişimiz pek parlak değil. Kişisel olarak bazılarının babaları çok değer vermiş olabilir ama genel gözlem “babasına hiç sarılmamış, sevgi sözcüklerini kısıtlı kullanmış, birbiri ile pek dertleşmemiş” babaların toplumda yüksek oranda olduğu. Yeni nesil ebeveynliğin eleştirdiğimiz çok noktası var ama “sevgi gösterme ve çocuğu ile temas etme” açısından ise çok yol aldığımız kesin. Baba’lar artık çocuklarından sevgi sözcüklerini esirgemiyorlar, daha çok temas ediyorlar. Bu güzel bi değişim oldu.

Özetle, çocukları kendinizin bir parçası ve size muhtaç olan canlılar olarak kodlamayı bırakmamız gerekiyor. Bireyselleşmesine izin vermediğimiz çocuklar hayatlarını bizlere ispatlamaya adayan yetişkinlere dönüşüyorlar. Bunu onlara yapmayalım. Bu pazar günü bunun üzerine düşünelim.

Psikolog Cihan Çelik ‘in İnstagram hesabından…