Pazar günü asansörde komşumuzun çocuğu ile karşılaştık.

Saçlarına iltifat ettim, hoşuna gitti, aşağıya ininceye kadar gözü aynada kalarak, benimle konuşmaya devam etti, iltifatıma da büyük bir memnuniyetle yanıt verdi;

“Biliyorum, saçlarımı anneannem böyle yaptı, ben sadece jöle sürdüm” dedi.

“Yarın okullar açılıyor, kaçıncı sınıfa gidiyorsun ?” diye sordum.

İkinci sınıfa gidiyormuş kendisi söyledi, bana göre okula başlıyor diye mutlu görünüyordu, en azından saçlar hazırdı.

Biz konuşurken annesi araya girdi, çocuğunun çok heyecanlı olduğunu söyledi, sonra da biz de çok heyecanlıyız dedi.

Çocuk annesini onaylarcasına heyecanının nedenini kendiliğinden açıkladı.

Ama anne ve babasının neden heyecanlı olduğunu anlayabildi mi?, ondan hiç emin değilim.

Çocuk dünyasını tanıyanlar, yanıta şaşırmayacaklardır.

Biz can derdinde o canan derdinde misali aşağıdaki yanıt geldi çocuktan.

“Tabi heyecanlıyım, sen olsan heyecanlanmaz mısın? Ben artık ikinci sınıfım, sınıfımız bile ikinci kata çıkacak bu sene.”

Düşünsenize, birinci kattan ikinci kata çıkmak, bir çocuğu nasıl da derinden heyecanlandırmaya yetebiliyor.

Aslına bakarsanız, bir çocuğu mutlu eden, ona anlamlı gelen şeyleri bulmak hiç zor olmasa gerek.

İşte bu kadar basit, ama yarattığı etki itibariyle bu kadar büyük ve önemli bir gerekçe ile çocuk okula gideceği saatleri sabırsızlıkla bekleyebiliyor.

Demem o ki çocukları anlamak lazım.

Çocukların kalbine girmek, çok kolay.

Dileğim o ki; umutları ile okula koşa koşa giden çocuklar, yıl boyu bu heyecanlarını canlı tutma şanslarını koruyabilsinler.

Bir kez daha karşılaşırsam komşu çocuğu ile, bu kez “okul nasıl gidiyor?” diye sormayı değil de “ikinci katta bulunan bir sınıfın öğrencisi olmak nasıl gidiyor?” diye sormayı düşünüyorum.

Prof. Dr. Belma Tuğrul