Soru: Özel günleri abartılı hediyeler ve partilerle kutlamak ne kadar doğru?

Cevap: Bu soruyu kendi deneyimlerimle örnekler vererek cevaplamak istiyorum.

Boşanmak üzere olan bir çift gelmişti yanıma… Hanımefendi dert yanıyordu kocasından “o kadar ilgisiz ki, 13 yıllık evliyiz, evlilik tarihimizi hatırlamaz… Sorun isterseniz, benim doğum günümde ne hediye almış… Anneler gününde düdüklü tencere getiren bir eşle daha ne kadar ömür geçireceğim…” Uzun uzun anlattı kadıncağız hayal kırıklıklarını…

Beyefendiyi davet ettim içeri… O da kendince dertliydi eşinden; “Hocam valla bıktım… ıvır zıvır meseleleri öyle büyütüyor ki… yoruldum artık… boşanmak istiyormuş madem, çocuklara zarar vermeden nasıl boşanacağız bize o konuda yardımcı olun yeter…”

“Evlilik yıldönümünüzde eşinize ne hediye almıştınız hatırlıyor musunuz?”  diye sordum…

“Ne alırsam alayım beğenmez… Pahalı alırım, ‘bu kadar paraya yazık değil mi?’ der… ucuz bir şey alırım ‘benim kıymetim bu kadar mı?’ der… Anneler gününde son teknoloji düdüklü tencere aldım… Oturdu ağladı…”

“Neden?”

“Hiç romantik değilmişim…”

*Kişi, kendince önemsediği günde, kendi “değerinin” ne kadar olduğunu görmek ister karşı tarafta. Değer soyut bir kavramdır, somutlaştırılacak olursa, değersizlik ortaya çıkar.

Örneğin, doğum gününe arkadaşlarını davet eden bir çocuk, arkadaşlarının gözünde kendinin ne kadar “değerli olduğunu” kendisine getirilen hediyelerden yola çıkarak anlamlandırmaya çalışırsa bir süre sonra hayal kırıklığı yaşayacağı göz ardı edilmemelidir. Kimi zaman doğum gününü unutan bir arkadaşının davranışı kendisine “değersizlik” hissettirecek… kimi zaman rastgele seçilmiş, kimi zaman uygunsuzca verilen hediye kişiyi değersiz hissettirecektir…

Bayramda ziyaretine gittikleri bir akrabasının elini öptükten sonra aldığı 50 TL ile mutsuz olan 9 yaşındaki bir çocukla konuşmuştum bir keresinde… “50 TL az para değil, neden kırgınsın teyzene?” dediğimde “ama kendi oğluna 100 TL verdi” diye cevap vermişti…

*Özel günler kişilerin kendi değerini aradığı günlerdir. İnsanın değeri paha biçilmezdir. O ancak “koşulsuz” sevgi gördükçe kendini değerli hisseder.

Doğum günleri, evlilik yıldönümleri, bayramlar, seyranlar sevginin koşulsuzca sunulacağı günlerdir. Bazen bir “seni seviyorum” sözü son model düdüklü tencereden çok daha kıymetli. Bazen kapı açıldığında “tara ta tam” diye uzatılan çiçek kadar özel.

Bir aile dostumuzun evinde eskilerden konuşuyor aile albümüne bakıyorduk. Gençlik resimleri, düğün resimleri, çocuklarının resimleri derken son sayfaya geldik… Kurumuş bir küçük yaprak gördüm son sayfada…  Merak ettim “bu nedir?” diye sordum… Hanımefendi tebessüm ederek, “O benim için çok özel” dedi ve devam etti, “Nişan günümüzde eşimin bana hediye ettiği çiçeğin yaprağı o… Ömrüm oldukça onu saklayacağım” dedi…

Önümüz Bayram…

Yani özel bir gün…

Beklenti oluşan bir gün…

Çocukların “bir şey olacak” beklentisi… yetişkinlerin telaşı…

Özel günleri güzel geçirmenin en iyi yolu, “beklenti” oluşturmamaktır…

Değeri somutlaştırmamak belki…

Sevgiyi maddi karşılıkla sunmaya çalışmamak…

Bazen bir tebessüm, bazen “seni seviyorum” sözünde kendini iyi hissetmeli insan.

Ve bu iyilik halini sadece yaşamak.

İşte bu kaliteli yaşamak “An”ı yaşamak yani…

Belki, sevdikleri ile bir dağ başına çıkıp hafif esen rüzgârın eşliğinde hatıraları konuşmak… belki bir deniz kenarına gidip ayakları suya sokmak, şımarıkça ya da bir dost ziyaretinde keyifli dakikalar geçirmek veya konu komşu eş dost ve akrabalar ile sohbet etmenin tadına vararak.

Özel günler, para ile değer oluşturulan günler değil…

Kişiye kendini iyi hissettiren günler olmalıdır…

Adem Güneş