Bilim adamaları kanser hastalığını “zararlı hücre gelişiminin olağan sınırlarını aşarak vücuttaki komşu bölgelere ve diğer organlara yayılması” olarak tanımlıyor. “Metastas” adı verilen yayılma süreci kötü huylu tümörlerin veya “neoplazma” adı verilen yeni dokuların oluşumuna yol açarak bulaştığı organın ve vücudun genel bağışıklık direncini kırıyor.
Risk faktörleri
Kanser vakalarının yaklaşık üçte biri beslenme ve yaşam tarzıyla ilgili seçimlerden kaynaklanıyor. Sigara ve alkol kullanımı, vücut kitle endeksinin yüksekliği, fiziksel aktivite eksikliği ile meyve ve sebze tüketiminin az olması önde gelen risk faktörleri arasında yer alıyor.
Bilim adamları sigaranın en önemli risk faktörü olduğu konusunda uyarıyor. Ölüme yol açan kanser vakalarının yüzde 22’si sigaradan kaynaklanıyor.
Kanseri tetikleyen bazı enfeksiyonlar da risk faktörü kapsamında değerlendiriliyor. 2016’da “Lancet” bilim dergisinde yayımlanan bir meta-araştırmaya göre, 2012 yılında teşhis edilen kanser vakalarının yüzde 15’i mide virüsü helicobacter pilori, insan papilloma (HPV), Hepatit B, Hepatit C ve Epstein-Barr virüsleriyle birlikte ortaya çıkmıştı. Araştırmada Hepatit ve HPV gibi enfeksiyonların, düşük ve orta gelir grubundaki ülkelerde kanser vakalarının yüzde 25’ine yol açtığı tespit edilmişti.
Kanserin erken teşhis edilmemesi ve tedavi olanaklarına erişim olmaması ölümlü vakaların ortaya çıkmasındaki başlıca etken. 2017 yılında düşük gelir grubundaki ülkelerin yalnızca yüzde 26’sı kamu saglık sisteminde kanser tedavisi için gerekli kadro ve imkanların bulunduğunu bildiriyordu. Yüksek gelir grubundaki ülkelere ise bu oran yüzde 90’ı aşıyordu.
Kanser, ekonomiler üzerinde büyük yük oluşturuyor. DSÖ’ye bağlı Uluslararası Dünya Kanser Araştırmaları Ajansı (IARC) verilerine göre, 2010 yılında kanserin dünya ekonomisine yıllık maliyetinin 1,16 trilyon dolar olduğu tahmin ediliyordu.
Tedavide yeni umutlar
Kanser, tıp biliminin henüz kesin bir tedavi geliştirebildiği bir hastalık değil. Farklı kanser tiplerine ve vücudun farklı bölgelerine göre tedavi yöntemleri mevcut. Hastalıklı dokunun ameliyatla alınması, “radyoterapi” adı verilen radyasyon uygulamasıyla veya “kemoterapi” denilen kimyasal ilaçlar yoluyla geriletilmeye çalışılması en yaygın olarak kullanılan yöntemler.
Son dönemde özellikle genetik alanında yaşanan gelişmeler kanser tedavisi için yeni umut kaynağı haline geldi. Kanserli hücrelerin DNA kurgulama yöntemleriyle pasifize edilmesi veya bağışıklık hücrelerinin genetik müdahalelerle etkin hale getirilerek hastalığın yenilmesi gibi yöntemler hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde başarılı sonuçlar verdi. Bu yöntemlerin insanlar üzerinde uygulanması yakın gelecekte gündeme gelebilir.
Küresel kanser haritası
Kanser vakalarının ülkeler arasında dağılımına bakıldığında nüfusa oranla kanser vakalarının ortaya çıkma yoğunluğun en fazla gelişmiş ülkelerde olduğu görülüyor.
Uluslararası Temel Sağlık Bakımı Araştırma Ağının derlediği verilere göre, nüfusa göre en fazla kanser vakası görülen 6 ülke Danimarka İrlanda, Avustralya, Belçika, Fransa ve ABD oldu. Bu ülkelerde her 100 bin kişide kanser görülme oranı Danimarka’da 326, İrlanda’da 317, Avustralya’da 314, Belçika’da 306,8, Fransa’da 300,4 ve ABD’de 300,2 kişi olduğu kaydedildi.
Çok sayıda Avrupa ülkesinin de yoğunluk sıralamasında üst basamaklarda olduğu görülüyor. Her 100 bin kişide kanser görülen kişi sayısı Almanya’da 282,1, İngiltere’de 266,9, İtalya’da 274,3 ve İspanya’da 241,4
Türkiye ise her 100 bin kişide 144 kanser vakasıyla 3. derecede yoğunluğa sahip ülkeler arasında bulunuyor.