Yaşadığımız krizlerin ve sırtımızda taşıdığımız yüklerin altında ertelemeci davranışımızın olduğunu hiç düşündünüz mü?

Sorunların yapısını incelediğimizde aslında sorunların birden ortaya çıkmadığını tıpkı bir meyve gibi o sorunun da ortaya çıkması için gerekli bazı zeminlerin ve gerekli zamanın oluşması gerekir.

Yaşadığımız bazı sorunları somutlaştırmak gerekirse, örneğin: kilo alma (obezite) sorunu, iletişim sorunu, boşanma ve ilişkilerde yaşanan ayrılık kararlarına kadar yaşadığımız sorunların ciddi bir kısmında zamanı iyi yönetememek ve ertelemecilik rol oynar. Peki, ertelemecilik hastalığı nasıl ortaya çıkar? Onu inceleyelim.

• Bir işi mükemmel yapma konusundaki takıntılı istek,

• Motivasyon eksikliği,

• Kaygılanma, kişinin başarısız olacağına dair birçok başarısızlık senaryosu yazması zihninde ve çalışmaya başlarsa bu senaryonun gerçekleşeceğine olan inancı onu işi, yaptığı çalışmayı ertelemeye yöneltir.

• Zaman yönetimi konusunda tecrübe ve bilgi eksikliği,

• Kişinin bireysel yeteneklerine, becerilerine ve çalışma tarzına uygun olmayan ödevler, işler ve çalışma yöntemlerinin kişiye dayatılması, esnek olmayan kişiye göre karakterize edilmemiş çalışmalar ve projeler kişiyi çok yetersiz hissettirir. Kişi bu sürecin sonunda başarısızlıkla karşılaşacağına o kadar emindir ki aslında ertelediği şey iş değil başarısızlık düşüncesidir.

• Kişi tembel değildir, sadece daha iyi iş çıkarmak için erteler. Bu çok önemli bir ayrımdır. Kişi çalışmaktan kaçmaz, başarısızlıktan kaçar. Albert Einstein’ın bu konuda söylediği söz durumu çok iyi anlatır. “Bir balığı ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız, tüm hayatını aptal olduğuna inanarak geçirecektir.”

• Dürtüsellik, kişinin daha çok o anki duygularıyla hareket etmesi, o an daha iyi hissetmesi için ne gerekliyse, o an öncelik listesine onu koyması, programlı çalışamaması ve zaman yönetimi yapamaması,

• İşe başlama konusunda kişinin kendi üzerinde gerilim yaratması. Bir atleti düşünün; olimpiyat sporcusu ve yarışı birinci bitirmek için saatlerce koşu çizgisinde en iyi pozisyonu almaya çalıştığını düşünün. Gülünç gelebilir fakat ertelemecilik sorunu yaşayan insanların yaşadığı durumu özetleyen bir metafordur. Kişi en iyi sonuca o kadar odaklanır ki herkes koşuya başlayıp koşuyu bitirdikten sonra bile o hala ‘Nasıl en iyi koşuyu yapabilirim’i düşünür.

• Psikolog Bluma Zeigarnik’in “Zeigarnik Etkisi” dediği kavramı iyi anlamak gerekiyor bu noktada. Beyin bir işe başlandığında onu bitirmeyi istiyor ve o iş yarım kaldıkça beyin bu konuda bir gerginlik yaşıyor.• Eski bir atasözün dediği gibi eğer bir işe başlamışsanız işin yarısını bitirmişsiniz demektir. Kişinin kendini motive etmesi bu noktada çok önemli. Psikolojik olarak ödüller kişiyi daha motive ve başarılı hissettireceği için kişi çok daha verimli ve istekli çalışacaktır. Böylelikle yaptığı işin çıtasını daha da yükseltmiş olacaktır motive edici ödüllerle ve dinlendirici molalarla.

• Aslında bizlerin performansını etkileyen en önemli şeylerden biri de algılarımızdır. Bazen bir işi yapmayı düşünürken işin tamamını bir anda yapmayı düşünür ve mental bir yorgunluk yaratırız kendimize. Fakat kişi yapacağı kişi daha küçük parçalara bölerse çok daha kolaylıkla çalışacak ve iyi bir iş ortaya çıkaracaktır.

• Ertelemecilik kavramını tıpkı anlattığımız şekilde daha da iyi anlamak için parçalara böldüğümüzde ertelemecilik davranışının altında öz güvensizlik, mükemmeliyetçilik, yetersizlik duyguları, daha da derinlere inecek olursak çatışmalı ailelerde çocuğun elinden geleni yapmasına rağmen evdeki huzuru oluşturamamasına kadar götürebiliriz.

Peki bu sorunu çözmek için neler yapabiliriz, gelin bunları madde madde inceleyelim:

1. Yapacağımız işi parça parça bölümlere ayırmak gücümüzü orantılı ve dengeli kullanmamız açısından en iyi performansı sergilememizi sağlayacaktır.

2. Mükemmel sonuç için kişi sonu gelmez düşünceler içinde kaybolabilir. Örnek vermek gerekirse satranç oyununda ilk hamle çok özel bir anlam taşır. Çok iyi bir oyun çıkarmak isteyen bir oyuncunun aylarca en iyi hamleyi düşündüğünü hayal edin. Ne kadar tezat bir durum öyle değil mi? En iyi oyunu oynamak bir yandan diğer yandan ise aslında hiç oyun oynamamış olmak… Burada yapmamız gereken iyi bir işin aslında bir süreç işi olduğudur. Süreç içinde yaptığınız müdahalelerle en iyi işi ortaya çıkarabilirsiniz. Nazım Hikmet’in şiiri çok özel bir anlam taşır bu konuda:



“En güzel deniz:
henüz gidilmemiş olandır.
En güzel çocuk:
henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz:
henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
henüz söylememiş olduğum sözdür…

Yani “en iyi ve mükemmel” aslında anka kuşu gibidir, ordadır ama hiçbir zaman ulaşamayız. En iyisini yapsanız dahi onun da en iyisi olacaktır, bu yüzden başlayın, en iyi işinizi başladıktan sonra çıkarın. Heykeltıraşı düşünün, ilk darbeyi vururlar fakat zaman içinde yonta yonta mükemmel bir eser ortaya çıkarırlar.

3. Zaman yönetimi konusunda araştırmalar yapın. Bunu ilaç gibi düşünebilirsiniz aynı ilacı birçok kişi kullanır fakat hepsinde farklı farklı etkiler ve yan etkiler ortaya çıkar. Bu yüzden araştırın ve kendiniz için en iyi çalışma yöntemini ve zaman yönetimini oluşturun. Kalıp çalışma sistemlerinde verimsizliklerle karşılaşmanız ertelemeci yanınızı besleyebilir. Bu noktaya çok dikkat etmelisiniz.

4. Dikkatinizi dağıtan nesneleri ve konuları belirleyin. Bu nesneleri ve konuları düşünürken belki gözden kaçırdığınız noktalar olabilir. Bu yüzden şöyle bir yöntem öneriyorum: Bir işi ertelediğiniz bir günün detaylı dökümünü çıkarın o gün nelerle ilgilenmişsiniz, hangi gıdayı ve içecekleri tüketmişsiniz, zamanınızı nasıl harcamışsınız, bunları detaylı olarak listeleyin ve daha sonra düşününce aklınıza gelen başlıkları ve konuları da bu listeye ekleyerek tek tek ve başlıklar halinde ele alın. Ertelemecilik bir davranıştır, bu yüzden bu sorunu çözme sürecinde dahi tekrar tekrar bu döngüye gireceğiniz zamanlar olacak fakat değişime olan inancınız ve bilinçli çalışmanız bu döngüyü kırmanızı mümkün hale getirecektir.

5. Yaptığınız işin değerli olduğunu unutmayın ve uzun vadeli yol haritaları çizin kendinize. Yaptığınız çalışmaların, verdiğiniz emeklerin sizi çok daha yüksek yerlere çok daha kaliteli işler yapmaya götürdüğünü bildiğinizde yaptığınız işten çok daha keyif alacaksınız.

6. Kendinize sorular sorun. Soru sormak beyindeki düşünce akışını iletişimi ciddi anlamda etkileyen bir yöntemdir. Soru sormak, öğrenmenin en önemli basamaklarından biridir. Soru sorarak dünyayı, kendimizi ve birçok şeyi öğreniriz. Sorduğunuz sorular sizlere yeni kapılar ve yeni düşüncelerin aktığı nehir yatakları gibi yollar açmalıdır. Örnek vermek gerekirse: Bu işi nasıl daha kaliteli hale getirebilirim? Bu işi istediğim sürede yapmak için günümü nasıl değerlendirmem gerekir? gibi sorularla beyninizde yeni düşünce yolları oluşturabilir ve daha iyi sonuçlar alabilirsiniz.

7. Beyin yorulur. Evet, yanlış duymadınız beyin de yorulur ve dinlenmesi gerekir. Verimli çalışma masa başında başlar diye düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Büyük çemberler çizin, tahta kullanın ya da boş bir kâğıda öncelikler listesi yazın. Çünkü beyin aynı anda birden fazla konuya odaklanınca performans iyice düşer. Çizdiğiniz çemberlerin içinde iş paylaşımı yapın. Size kolaylık sağlaması için bölümlere ayırdığınız iş için nelere ihtiyaç duyacaksınız? Bölümlere ayırdığınız işinizi zaman açısından da bölümlere ayırıp her birisi için ayrı süreler ayarlamak da çok faydalı olacaktır. Bu şekilde çalıştığınız bir ay içinde zaman yönetimi konusunda ne kadar yol kat ettiğinizi ve ne kadar iyi iş çıkarabildiğinizi görünce çok şaşıracaksınız.

Basit görünen ancak aynı zamanda ciddi bir felsefeyi özetleyen bir özlü sözle noktalayalım: “En kötü karar kararsızlıktan iyidir.”

Ramazan Şimşek – Evlilik ve Çocuk Terapisti Uzman Psikolog