Ben 25 yaşında, 8 yıllık evli bir kadınım. 6 yaşında bir oğlum var. Nerden başlasam bilmiyorum. Evlendiğimde henüz 18 yaşına yeni girmiştim. Çocuk yaşta evlendim yani nikahım bile anne ve babamın imzası ile kıyıldı.

Eşim sinirlenince bambaşka biri oluyor…

O zaman lise 3. sınıf öğrencisiydim. Eşim okulun kantininde çalışıyordu. Ne cahillik ne cahillik! Evliliği bir halt sanarak çok yanlış zamanda, çok yanlış biriyle evlenmeyi seçtim. Annem, babam, abim, ablam hep karşı çıktılar. Evlendim, kimseyi dinlemedim.

Bir çocuğun çikolata diye tutturuşu gibi bende evleneceğim diye tutturdum ve nihayetinde 1 sene nişanlı kaldıktan sonra evlendim. Aslına bakarsanız eşimin ne içkisi ne sigarası ne kumarı ne de aldatma gibi kötü huyları var, lakin ben kendisinin psikolojisinin bozuk olduğunu düşünüyorum çünkü 8 yıldır gördüğüm psikolojik şiddetin haddi hesabı yok. O kadar yoruldum ki anlatamam.

Ben çocuğumu bırakabilecek kimse olmadığı için çalışamıyorum, ev hanımıyım. Eşim asgari ücretle çalışıyor, bu nedenle maddi sıkıntılarımız çok fazla ama inanın maddi sıkıntılar hiç umurumda değil. Hayat bir şekilde geçip gidiyor, ben sadece huzur istiyorum. Henüz 3 aylık evliydik yemekler tuzlu oluyormuş diye eşim ortalığı kırdı, döktü.

Sinirlenince bambaşka biri oluyor ve o kadar saçma sapan şeylere sinirleniyor ki hep düşünerek hareket etmem gerekiyor. “Acaba şunu şöyle yapsam sinirlenir mi? Burada böyle davransam sinirlenir mi?” diyerek.

Yani evliliğimiz boyunca her sinirlendiğinde ortalığı kırıp döktü. Başkasına sinirlenip benim boğazıma bıçak dayamışlığı var. Hep çocuğum için sabrettim, sabretmeye de devam ediyorum ama dedim ya çok yoruldum. Kendimi 80’lik nene gibi hissediyorum. Çok değil 3 gün önce, ablam ve eniştem babamın evine geldi.

Eniştem para koleksiyonu yapıyor. Benim eşimde de yıllardır öylece duran eski paralar vardı, ben de fotoğrafını attım enişteme. Geldikleri gün paraları sordu. Bir bakayım diye ben de eşimi aradım. Kendisinin de gelmesini, gelirken de paraları getirmesini istedim. Keşke o telefonu açmaz olsaydım, bana ne dedi biliyor musunuz?

Ben telefonda eniştemle sohbet mi ediyormuşum. Ben ne ayakmışım. Telefonu yüzüne kapattım. Sen ne demeye çalışıyorsun gibisinden mesaj attım. Eniştenin de bilmem ne yapayım senin de bilmem ne yapayım diye hakaret etti bana ki zaten bu zamana kadar duyduğum hakaretlerin de haddi hesabı yok. O kadar çok küfür ediyor ki 6 yaşındaki çocuğum onun yüzünden çok fazla küfür ediyor.

Ayrıca eşim 4 aydır pubg adlı oyunun bağımlısı oldu. Sadece işe gidiyor, geliyor, pubg oynuyor, yatıyor. Her gün aynı düzende ve bu oyunu oynarken sürekli küfür ediyor ama sürekli iki lafından biri küfür nerdeyse kaybettiği zaman kendine vuruyor.

Yani ben ve oğlum evde sürekli küfür duyuyoruz. Bu durum bizi çok yıpratıyor. Kocalık ve babalık yönünden ilgisizliğini söylememe gerek bile yok sanırım ki kocalık yönünden ilgisizliği benim umurumda değil çünkü davranışlarıyla ona saygım ve sevgim kalmadı. Benimle ilgilenmemesi işime geliyor diyebilirim.

Bir kadın bir erkek tarafından nasıl ilgi görür, nasıl sevilir, aşk nedir hiçbirini bilmiyorum, tatmadım çünkü… Sadece çocuk yaşta aşık olduğumu sandım, çünkü çocuktum ve aşk nedir bilmiyordum ki hala da bilmiyorum ve aşkın çok da önemli bir şey olduğunu düşünmüyorum. Şimdiki aklım olsa bütün ömrüm boyunca evlenmezdim, kendimi bir erkeğe köle etmezdim çünkü bir erkeğe köle olmak okumamış, ev hanımı olmaya veya 2 tane üniversite bitirmiş iş kadını olmaya bakmıyor, iki türlü de evliliği erkeğe kölelik olarak görüyorum yaşadıklarımdan dolayı. Elbet var istisnalar, eşlerini el üstünde tutanlar ama istisnalar kaideyi bozmuyor maalesef.

Yeşim Tijen’in cevabı:

Aslında sizin yazdıklarınız bir yardım çığlığı sevgili okurum. Bir kadının evim dediği, kocam dediği adamın yanından bir an önce kaçmak uzaklaşmak isteğini, içsel yakarışlarınızı hüzün dolu yazdıklarınızda gördüm. Üzüldüm. Kadınlar sizin eşiniz gibi biri tarafından tutsak edildiğinde kişiliklerinden uzaklaşırlar, sinerler. Kendilerini yorgun, çekingen, kırılgan, suskunlaşmış, bastırılmış hissederler. Sizin hissettikleriniz de bunlar.

Kendinizi açığa vurmaktan korkmamalısınız kızım, çok gençsiniz. Korkacak yaşlarda değilsiniz. Hatırlayın eski sizi, o yürekli, herkesi tüm ailesini karşısına alıp evlenecek kadar cesareti olan o kızı hatırladınız mı? O sizdiniz. Ona ne oldu? Yok olmadı yavrum, içinizde bir yerde sizin onu hatırlamanızı bekliyor. Vakit gelmiş, gücünüzü artık ortaya çıkarmalısınız. Siz bu çaresiz kadın olamazsınız, olmamalısınız. Çünkü her şeyin farkındasınız.

Bazen Orhan Gencebay’a hak veriyorum. Batsın bu dünya diye adam boşuna dememiş. Evet, hayat zor yavrum, hele sizlerin yaşında hayat tam bir bilmece. Bilmecenin çözülmesi için bilgili olmanız lazım. Sizin yaşınızda bu hemen olmuyor. Benim yaşıma geldiğinizde işe yaramıyor. İşte böyle garip bir dünyada yaşıyoruz.

Evlilik için bir halt sanıyordum demişsiniz. Evet, evlilik önemli, adeta insanın hayatının dönüm noktası yani evlilik bir halt sizin deyiminizle. Yaptığınız evlilikle ya köşeyi dönüyorsunuz ya da köşeye sıkışıyorsunuz. Siz köşeye sıkışanlardansınız.

Üstelik sevgi de yok. İnsanın o evlilikte var olası, yaşayası gelmez. Eminim evliliğinizle yok olduğunuzu düşünüyor ve bu yokluğu her yönüyle yaşıyorsunuz ama inşanlar öyle kolay yok olmazlar yavrum, çünkü eğer isterlerse mücadele etme şansları vardır. Yaşadığınız evliliği kaderim diye çekmeyin, kaderinizi yeniden yazabilirsiniz daha çok gençsiniz.

Ben bazen dayanın, sabredin, elinizden geleni yapın diyorum ama size böyle bir şey demeyeceğim. Aksine bir an önce boşanın diyeceğim. Huzura, güvene, mutluluğa açlık çeken ruhunuz ancak o zaman rahatlayacak, kendine gelmeye başlayacaktır. Bu da bir adımınızla gerçekleşecek. Evliliğe nasıl adım attıysanız boşanmaya da öyle adım atacaksınız. Cesaretle, göze alarak, gelecek güzel günlerin huzuruna inanarak, kendinize güvenerek… Neden böyle diyorum; umutsuz bir yaşamın içinde yaşamakla ölmek arasında pek bir fark yoktur. Siz genç bir kadın, bir anne olarak umutsuzluk içinde olamamalısınız. Hayalleri, umutları olan bir kadın olun. Kadın bir evlilikle yok oluyorsa o evlilik yok olmalı.

Eşinize gelirsek asgari ücretle çalışan biri aslında yaşama hakkı elinden alınmış biridir. Bu acı bir gerçek. Kişinin kendi iç dünyası da problemliyse sonuç maalesef eşiniz olur. Tüm asgari ücretle çalışanlar bu durumda mı derseniz tabii ki değil. Kişilikle alakalı. İnsan az para kazanabilir ama bu parayı sevgisiyle öyle bir ortaya koyar ki parasızlığın sıkıntılarını sevginin gücüyle umursamazsınız. Seviyor ya dersiniz, mutluyum ya dersiniz. Eşiniz gibi biriyle beraber olunca “hem kel hem fodul. Ah benim akılsız başım!” dersiniz.

Yine anlattıklarınıza dönersek eşiniz yalnız sizden ya da çocuğunuzdan uzak durmuyor. Eşiniz aslında kendinden de uzak duruyor. Tüm bağımlılıklar bir kaçıştır. Kendinden etrafından kaçmak içindir. O yüzden bırakın ne oyunu oynuyorsa oynasın. Oyunundan başını kaldırdığında gerçeklerle nasıl olsa karşılaşacak ve kendiyle yüzleşmek zorunda kalacaktır. Size annenizin evine gidip bir ihtar verin vs demiyorum. Direkt ailenize gidip, kendiniz edip kendiniz bu dertleri bulmuş olsanız da bundan dolayı içe kapanmayıp hayata küsmeyip gerçek durumunuzu onlara anlatın diyeceğim. Eminim duyarsız kalmayacaklardır. Anneler ve babalar bugünler içindir. Size benim diğer yazılarımı okumamı tavsiye edeceğim, orada geleceğe dair neler yapmanız gerektiğini okuyacaksınız. 25 yaş çok genç bir yaş, hayatın size daha düzel günler göreceksin dediği yaşlar. Bana inanın, kendinize de güvenin. Siz güçlü bir kadınsınız. Bunu her satırda gördüm ve hissettim. Lütfen siz de görün kendinizi…

Sevgiler sevgili okurlarım…

Yeşim Tijen