Ailelerin aile olmakta en çok zorlandığı dönemlerden birini yaşıyoruz.

Her geçen gün yükselen boşanma rakamları bir yana, herkesin en yakınlarından gördükleri ve duydukları boşanma olayları aileler ile ilgili bildiğimiz birçok şeyin değiştiğini gösteriyor.

Üstelik boşanmalar ailelerle ilgili sadece buz dağının görünen kısmı, aile içi şiddetten cinayete, kavgalardan küslüklere altta görünmeyen ama üsttekinin bir kaç katı büyük bir dağ daha var.

Mutluluk yuvası olması gereken evlerimiz artık mutsuzluk hücresi gibi algılanmaya başlanmış ve bunun sonucunda da eve gitmemek için kimi işte kaldığı süreyi uzatmaya kimi kendine yeni işler bulmaya, kimi her gün arkadaşlarıyla buluşmaya başlamış, eve gitmek zorunda kalanlar da evdeki bütün vakitlerini izlemek, yemek ve uyumak üzerine kurup ailesiyle zaruri bir kaç söz dışında konuşmayı bırakır olmuşlardır.

Hiç şüphesiz bu noktaya insanlar genellikle bir anda gelmiyor.

Evliliğin ilk günleri, ilk ayları farklı, sonrakiler farklı oluyor. İlk aylarda eşlerin birbirlerine gösterdikleri sevgi, anlayış, hoşgörü ve fedakârlık süreç içerisinde yitip gidiyor.

Sürecin sonunda ise aynı evde yaşayan ancak paylaşımları aynı otelde kalan insanlardan çok da farklı olmayan aileler görüyoruz.

Peki ne oluyor da insanlar bu noktaya geliyorlar?

Hiç şüphesiz burada Tolstoy’un Anna Karenina kitabına giriş cümlesi olarak yazdığı “bütün mutlu aileler birbirine benzer ama her mutsuz ailenin kendine özgü bir mutsuzluğu vardır” sözü akla geliyor.

Bu yazıda ailelerde genel olarak nelerin insanları aile olmaktan çıkarıp aynı evi paylaşan bireyler haline getirdiğini tespit etmeye çalışacağız.

EVLENEYİM AMA TEK KİŞİ GİBİ TAKILAYIM / ESKİ HAYATIM DEVAM ETSİN İSTİYORLAR

İnsanların evlenmeden önce yaşadıkları ve alışkın oldukları bir hayat ve düzen var.

Evlenince ister istemez bu hayat tarzı değişecek, bu düzen bozulacak. Yerine evli biri olarak eşleriyle birlikte yeni bir hayat tarzı yeni bir düzen inşa edecekler. Ancak günlük yaşamda gördüğümüz genellikle insanlar evlendikten sonra evlenmeden önceki düzenlerini ve alışkanlıklarını değiştirmek istemiyorlar.

Özellikle erkekler ve onlardan da özellikle geç evlenen erkekler o yaşlarına kadar yalnız olarak alıştıkları düzeni evlendikten sonra da devam ettirmek istiyorlar. Bir kısmı akşamlarının büyük çoğunluğunu dışarıda arkadaşlarıyla geçirmeye alışmışken başka bir kısmı da tek başına bilgisayar başında olmaya alışmış oluyor.

Evlendikten sonra eşleri beraber vakit geçirmek istediklerinde ise bir iki defa zoraki yapılan fedakârlıklar dışında beyler eski alışkanlıklarına devam etmek istiyorlar.

Eşleri herhangi bir söz söylediğinde ise dırdır yapıyor, çok sıkıyor ya da olağanüstü bir şey talep ediyor gözüyle bakıp eşlerini suçluyorlar.

Hâlbuki evlilik tek kişilik bir hayat değildir ve insan evlendikten sonra tek kişi gibi hayatına devam edemez.

GEÇMİŞ GEÇMEMİŞ OLUYOR

Evlilik süreci zor ve sıkıntılı geçer genellikle. Özellikle isteme, söz, nişan, düğün, yeni ev kurma vs. gibi uzun, detaylı ve yorucu süreçler birbirini belki hiç tanımayan ve her halükarda farklı aile olmaktan kaynaklanan farklı kültürlere sahip olan iki ailenin çatışmasına sebep oluyor.

O süreçte söylenen bir söz, yapılan bir davranış veya ihmal edilen bir jest ilerleyen yıllara kadar taşınabilen soğukluk ve kırgınlıkların kaynağı olabiliyor.

Nişan alışverişinde annesine 1,5 metre yerine 1 metre eteklik kumaş alındığı için evliliklerinin 9. yılında 2 çocuğun ardından eşine sitem edip değer görmediğini düşünen bir hanımefendi görmüştüm.

Halbuki bu kadar detaylı ve zorlu yaşanan her süreçte ister istemez çeşitli aksaklıklar ve eksiklikler olacaktır, olur.

Başta aile büyükleri olmak üzere eşlerin de birbirlerine karşı bu süreçte ve sonrasında mümkün olduğu kadar iyi niyetli, hoşgörülü, kolaylaştırıcı ve affedici olmaları uzun vadede mutlu bir evlilik yaşamak için şarttır.

KARŞILANMASI MÜMKÜN OLMAYACAK KADAR YÜKSEK BEKLENTİLER VAR

Eşlerin birbirlerinden belli beklentileri olması kadar normal ve doğal bir şey yoktur. Ancak bu beklentilerin seviyesi ve süresi konusunda her iki tarafın da makul ve anlayışlı olmaları şarttır.

Evlilik süreli olarak yaşanan, planlanan bir birliktelik değildir. Dolayısıyla evlilikte eşlerin her zaman birbirlerinin beklentilerini tamamıyla karşılamaları mümkün olmayabilir.

Mesela bir hanımefendinin eşinin beklentileri dolayısıyla her zaman fiziğine ve giyimine dikkat eden bakımlı, evin işlerine ve yemeklere dikkat eden becerikli, çocukların bütün işleriyle meşgul olup sorunlarını çözen ilgili bir insan olmasını beklemek haksızlık olur.

Bir eşin mutlaka bakımlı, becerikli ve ilgili olmayı beklemesi normaldir ancak bunu her an üst düzeyde beklemesi imkansız bir şeyi istediğinden doğru ve mümkün değildir.

Yine bir beyefendinin de her zaman güler yüzlü, konuşkan, ilgili olması, eşine her zaman yardım etmesi, her durumda hoşgörülü ve anlayışlı olması, eşinin her söylediğini mutlaka hatırlaması ve yapması mümkün olmayabilir.

Bu konuda da hanımefendinin anlayış göstermesi ve beklentilerini sevgisini kaybetmeden makul düzeye çekmesi mutlu bir evlilik için önemlidir.

EVLİLİK 2 KİŞİ KALMIYOR

Evliliklerde her iki tarafın ailesinin varlığı evliliği güçlendirmeli, kolaylaştırmalı ve zenginleştirmelidir.

Ancak maalesef uygulamada böyle olmuyor hatta tam tersi yıkıcı, zorlaştırıcı ve sorun çıkartıcı bir işlev üstelenebiliyor.

Eşler arasındaki en ufak bir sorunun ya da anlaşmazlığın büyüklere taşındığı, büyüklerin çeşitli sebeplerle bir eşi diğerine şikayet ettikleri, büyüklerin kendi aralarındaki anlaşmazlıkları eşlerle olan ilişkilerine yansıtmaları, eşlerin eşlerini ve büyüklerini aile içerisinde doğru konumlandıramadığı, büyüklerin eşlerin birbirleriyle ilişkilerine, ev hallerine ya da çocuk yetiştirme tutumlarına müdahale ettikleri, çocukları arasında açık haksızlıklar yaptıkları ve çifte standartlar uyguladıkları vb. durumlarda evlilikler ciddi anlamda yıpranabiliyor.

Sonuçta da gelinen nokta ne eşleri ne geniş aileyi mutlu ediyor.

Dolayısıyla büyüklerin daha yapıcı ve onarıcı bir işlev üstlenmeleri ve boş vakitlerini gelin ya da damatlarıyla uğraşmak yerine daha faydalı işlerle uğraşmaları evliliklerin sıhhati açısından çok önemlidir

Kara kaplı defterler var:

Hiçbir evlilik devamlı mutlu ve neşeli geçmiyor. Her ilişkinin zor zamanları, sıkıntılı dönemleri oluyor.

Bu dönemlerde yaşananlar ve söylenenler kara kaplı defterlere yazılıp her fırsatta bu defterler açılırsa hiç şüphesiz evlilik bu durumdan olumsuz etkilenir. Halbuki dün yaşanan dün yaşandı, bugün yaşanan bugün yaşanıyor.

Dolayısıyla dün yaşananı bugün yaşanana eklersek hem bugün yaşanan olduğu gibi görülmeyip olduğundan çok daha fazla büyütülür, hem de çözmek imkânsız hale gelir.

Bu nedenle mutlu bir evlilik için kara kaplı defterleri bir an önce yırtıp atmak gerekiyor.

Kötü alışkanlıklar ilişkiyi öldürür: 

Eşlerden birinin sigara, alkol, kumar gibi devam eden kötü bir alışkanlığa sahip olması evliliği uzun vadede bitiren önemli sebeplerden biridir.

Alkol, kumar kadar büyük görülmese de daha yaygın olan ve en az alkol, kumar kadar soruna yol açabilen televizyon ve bilgisayar bağımlılığı da evliliği özellikle son yıllarda yıkan önemli nedenler arasındadır.

Eve geldiğinde televizyon başında bulduğu ve yatarken televizyon başında bıraktığı bir hanımefendiyle evli beyefendi ya da eve gelir gelmez televizyonun başına geçip onun karşısında uyuyakalan veya bilgisayarın başına geçip geç vakitlere kadar internette vakit geçiren bir beyefendi ile evli bir hanımefendi evliliklerini uzun süre sağlıklı bir şekilde devam ettiremezler.

Evlilik hazırlık ister: 

Evlenmeden önce hem hanımefendinin hem beyefendinin evliliğe mutlaka ama mutlaka hazırlanması gerekmektedir.

Bu hazırlık çamaşır, bulaşık makinesinden, çeyizden dantelden öte evlilik ile ilgili cinsel bilgilerden psikolojik bilgilere, yemek yapma becerisinden alışveriş becerisine kadar geniş bir yelpazede olmalıdır.

İşe girmek için senelerce okuyup, çok sayıda eğitim alan insanın evlenmeden önce bir şey okumaması ve herhangi bir eğitim almaması doğru ve mantıklı değildir.

Kötü örnek örnek olmaz: 

Evliliklerinde çeşitli sebeplerle mutsuz olan insanlar bu mutsuzluklarını belki bilinçaltı bir psikoloji ile herkese bulaştırmak isterler.

Düşünürler ki sorun kendilerinde ya da kendi evliliklerinde değil her evlilikte ve her evlidedir.

Dolayısıyla özellikle yeni evlenenler üzerinde olumsuz etki bırakacak nasihatler(!) verir, hikâyeler anlatır, tecrübe (!) paylaşımlarında bulunurlar.

Erkek milleti,” “kadın milletideyip bir sorun olmasa bile muhakkak olacağına dair öngörülerde bulunur, ilişkiye gölge düşürecek ve yanlış anlaşılmaları tetikleyecek şüphe tohumlarını evlilerin kalplerine ekerler.

Halbuki onların kendi hayatlarında yaşadıkları veya başkalarının hayatlarında gördüklerini herkesin yaşayacağı diye bir kural yoktur. Kötü evlilikler kadar duyulup bilinmese de kötü evlilikler kadar belki de daha çok sayıda iyi evlilik vardır.

Dolayısıyla bu tür insanların sözlerine çok kulak asmamak, ne kadar yakın olsalar da ve ne kadar samimi gözükseler de bu konuda çok fazla konuşmalarına izin vermemek gerekir.

Arkadaştan eş olmaz: 

İnsan hayatında farklı farklı insanların yer alması kaçınılmazdır. Ancak her insan olması gereken yerde olduğu zaman insana fayda sağlar.

Bu çerçeveden baktığımızda insanın eşi, dostu, arkadaşı olacaktır. Ancak eş eş olacaktır, arkadaş arkadaş.

Kişi bütün hayatını, işlerini, sırlarını eşine değil arkadaşına anlatmamalı, güzel gördüğü her yaşantıyı eşi yerine arkadaşıyla paylaşmamalıdır.

Gezmeye arkadaşıyla giden, sohbetini arkadaşıyla yapan, eşini tanımadığı kadar arkadaşını tanıyan ve bilen, eşine ayırmadığı kadar vaktini arkadaşına ayıran, eşiyle aynı çatıyı ve aynı yatağı paylaşmanın ötesinde bir şey paylaşmayan bir kişi arkadaşını eşi yapmış demektir. Evlilik için en önemli tehlikelerden biri de eşarkadaşlardır.

Evimdeki yabancı kim? 

Eşlerin evlenmeden önce birbirlerini tam anlamıyla tanımadılarsa bile evlendikten sonra tanımaya çalışmaları, birbirlerinin duygu ve düşünce dünyasını bilmeleri sağlam temelli paylaşımlarda bulunmaları açısından önemlidir.

Eşini tanımaya dönük hiçbir gayrete girmeyen, televizyondaki herhangi bir şarkıcı veya futbolcu hakkında ya da bir dizi ve dizi karakteri hakkında eşinden daha çok şey bilen bir kişi süreç içerisinde eşiyle uzaklaşmaya ve bir süre sonra hiç tanımadığı bir yabancıyla yaşamaya başlayacaktır.

Söz konusu yabancının ne seveceği ne sevmeyeceği ne yapacağı ne yapmayacağı ne diyeceği ne demeyeceği diğer yabancı tarafından da bilinmediği için evlilik bir süre sonra devam edemez hale gelecektir.

Dr. Mehmet Dinç