Mahremiyet nedir diye baktığımızda “başkalarının sınırlarını ihlal etmeyen ve kendi sınırlarını belirleyen bedensel, duygusal, düşünsel ve sosyal özerklik” olarak karşımıza çıkmaktadır.

Mahremiyet Eğitimi ise bireyin bedeni ile birlikte ona hükmeden duygularını, düşüncelerini, hislerini yönetebilmesi demektir.

Çünkü Mahremiyet Eğitimi kişinin cinsel bölgesini, özel alanını, beden bütünlüğünü, iyi dokunuşu kötü dokunuşu vurgulamaktan öte kendi duygularını da (korku, kaygı, öfke, mutluluk, üzüntü, cinsellik, merak, haz gibi) yönetebilme eğitimidir.

– Bir insanın diğer insana avazı çıktığı kadar bağırması..
– Masada duran bir eşyayı sahibinden izin almadan kullanması..
– Otobüste üst üste denebilecek görüntüde devam eden yolculuğa sesinin çıkmaması..
– Alışverişte sıraya girmek yerine çaktırmadan araya girmeye çalışması..
– Otoparka girip hiç hakkı olmadığı halde engelli bireye ayrılan bir alana aracını park etmeye çalışması..
– Bir insanın çocuk bile olsa özel bölgesine/alanına izinsiz yaklaşması..
– Hakkı olan bir şeyi üslubuna ve yaklaşımına dikkat etmeden talep etmesi..

Yaşı kaç olursa olsun o kişinin mahremiyet sınırlarının yeterince oluşmadığından kaynaklanmaktadır…..

Mahremiyet eğitimi anne karnında başlar.

Çünkü annenin duyguları, düşünceleri, hisleri çocuğa da geçmekte ve çocukta bu hislerden doğal olarak etkilenmektedir.

Anne karnında başlayan bu eğitim bebeğin doğumuyla birlikte devam eden bir süreçtir.

Eğer anne olumsuz hislerle dolu bir gebelik yaşadıysa bu çocuğuna sirayet ederek onun hislerine ve davranışlarına da etki edebilir.

Eşi beyefendiden duygusal destek alamayan bir anne belki de daha dünyaya getirmediği çocuğuna karşı olumlu bir şey hissedemeyecek, “keşke dünyaya gelmeseydi” gibi geçici evlat reddi yaşayan düşüncelerle daha dünyaya gelmemiş çocuğuna olumsuz hisler bulaştıracaktır.

Baba olarak beyefendilerin de eşleriyle olan duygusal iletişimlerinde ki hassasiyetleri, mahremiyet eğitimi açısından kendilerine ciddi sorumluluklar yüklemektedir.

 

Ebubekir Ertem