Çocukken annemin bir sarı hırkası vardı.

Havalar soğumaya başladı mı evde hep o hırkayı giyerdi.

Öyle yumuşacık, sıcacık bir hırkaydı ki..

Okuldan sonra evde yalnız kalmaya başladığımda ilkokul üçüncü sınıftaydım.

Öğle arası annem koşa koşa eve gelir, bana yemeğimi yedirir, tekrar işe koşardı. Çok ağlardım o günlerde, hiç gitmesin isterdim.

Özledikçe işte o sarı hırkaya sarılır koklardım.

Çok değil beş altı yıl önce annem hırkayı sökmüş.

İçine bordo bir ip karıştırıp yeniden örmüş.

Önce bir üzüldüm sonra koklayınca baktım ki koku aynı. 

Geçen sene bu sarı hırkayı aldığımda hiç aklımda bu anılar yoktu.

Ta ki dün akşam eve dönerken, arabada Demir’in üstüne örtünce “Ohhh mis gibi anne kokuyor” demesine kadar.

İşte tam o an pencereden akan görüntüye daldım gittim.

İçimdeki küçük kız saklandığı yerden çıkıp, pencerenin önünde annesinin işten dönüşünü beklemeye başladı birden.

Evlat kokusu diye bir gerçek varsa anne kokusu da var!

Eşsiz, unutulmaz, insanın içine sinen, anılarına işleyen işte öyle bir koku…

Akademisyen Anne – Doç. Dr. Saniye Bencik Kangal