İki hafta önce, Kadıköy’den gelen Metrobüs’ten indikten sonra Taksim’den Fatih Mahallesine giden halk otobüsüne bindim.
Ayaktayım; sağımdaki bir koltukta annesinin kucağında oturan beş yaşlarında bir oğlan, annesine tatlı tatlı bir şeyler anlatıyor.
Gedik dişli, gülüyor, sevecen sözler söylüyor anne, oğul birbirine.
Bir süre sonra çocuğun uykusu geldi.
Aralarında şöyle bir konuşma geçti:
Çocuk: Uykum geldi.
Anne: Uyuma, seni burada bırakır giderim.
Çocuk: Halam burada, o beni eve götürür. (Sanırım yan koltukta oturan kadın çocuğun halası.)
Anne: Oda bırakır, yabancıların elinde kalırsın. (Çocuğun yüzü hüzüne büründü. Ağlamak üzere.)
Çocuk: Ama çok uykum geldi.
Anne: Uyuma seni bırakır giderim.
Çocuk: Beni özlemez misin?
Anne: Hayır özlemem; uyursan özlemem.
Çocuk: Uyumazsam beni sevecek misin?
Anne: (Birkaç öpücük konduruyor.) Evet, seni sevecem.
Çocuk: Ben de seni sevecem.
Çocuğun gözünden uyku akıyor.
Gözünü açık tutmaya çalışarak yine tatlı konuşmaya devam ediyorlar.
Korku kültürünün maskelenmiş bir şekilde ve gayet şiddetli bir şekilde orada, yanımda, otobüste anne oğul arasında yaşandığını görmek beni heyecanlandırdı, öfkelendirdi, üzdü ve içimi sızlattı.
Çok masume bir durum belirtisi: “Uykum geldi.” sözüne annenin işine gelmediği için en temel güven zemininden bir saldırı.
“Seni burada bırakır giderim! Benden başka güveneceğin yok. Diğerlerinin hepsi, güvenilmez, “öteki”ler.
Ve dediğimi aynen yaparsan, seni sever, seni kollarım. Yapmazsan, korkunç durumu gel sen hayal et.”
Bu çocuğun en temel ihtiyacı olan güven ve sevgi karşılanmıyor; koşullara bağlanıyor.
Bu kadın aile içinde yetiştirilirken, çok muhtemelen bu söylediklerinin aynısı kendine söylenerek büyümüş; kendi güvensizliğini ve değerini gelecek nesillere aktardığının farkında değil.
Bu kadının annesi, babası farkında değildi, oğlu da ilerde baba olduğu zaman farkında olmadan böyle bir aile kuracak.
Doğan Cüceloğlu
-Mekanı cennet olsun…-