Anne, hani siz babamla sık sık kavga ediyorsunuz ya…

Ben de 3-4 yaşlarımda aranıza girmeye çalışıyorum, ya da birinize sarılıyorum ya.

Sonra sen babama dönerek, “Ne olur sus bak çocuk kötü etkileniyor” diyorsun.

Evet ben o aciz halimle güya kavganıza son verme çabası göstermiyorum aslında. Size içimdeki yarayı göstermeye çalışıyorum.

Ama anlamıyorsunuz anne.

Daha sonra ben 5-6 yaşlarıma gelince siz yine babamla kavgaya başladığınızda, gövdem biraz daha gelişmiş olsa da bu kez aranıza girmiyorum.

Hemen elime ilk geçirdiğim oyuncakla oynamaya başlıyorum. Hemi de sesli, yani sesler çıkararak oynuyorum.

Bunu niye yapıyorum biliyor musunuz?

Siz her bağırışmaya, kavgaya başlayınca benim içimde oluşan yarayı görmenizden umudumu kestiğim için.

Yaramı artık kendim pansuman ediyorum. Hatta bunu bazen size yan dönerek, sırtımı çevirerek yapıyorum.

Yine o anda senin sesini duyuyorum. Babama;

“Bağır bağır, çekinme.

Çocuk alıştı artık.

Duymuyor…” diyorsun.

Bilemediniz.

Yaraya alışılır mı hiç?

Ben oyuncaklarımla oynamaya başlamak suretiyle yaramı uyuşturuyorum.

Biliyor musun anne, acı duymamaya başlıyorum o zaman.

İnan inan.

Aynen öyle oluyorum.

Hani dişçi senin dişini çekmek için onu morfinle uyuşturuyordu ya, tam öyle oluyorum.

Vallahi diyorum.

Niye inanmıyorsun.

Size göre alıştığımı kabul ettiğiniz kavgalarınız için okul döneminden sonra benim aldığım önlemler de değişmeye başladı.

Bazen televizyona, bazen tabletime, bazen de telefonuma, bazen derslerime, sarılıyorum artık, siz bağırışmaya başladığınızda.

Seslerini de açtım mı iyice, yaram tastamam uyuşuyor anne.

Bir şeyi de keşfettiğimi hissetmeye başladım lise çağımdan itibaren.

O da şu;

Artık nerede, hangi şiddette, kim tarafından huzursuz edilirsem, kim beni üzerse hemen kendi dünyama kilitleniyorum.

Kıyamet kopsa duymuyorum.

Yeminle söylüyorum anne.

Artık hiç bir tonda acı hissetmemeye başlıyorum.

Oysa gücüm yeter sizi de, beni rahatsız edeni de susturmaya. Büyüdüm çünkü. Ama buna rağmen huzurumu bozmak istemiyorum.

Eeee ne de olsa on yıldan fazla süredir tecrübe kazandım.

Hazır ilacımı bulmuşken.

Hazır acımı dindirmeyi öğrenmişken.

Hazır ustalaşmışken…

İstifimi bozamam anne. Bu noktaya kolay gelmedim.

Son geldiğim noktada ilerisi için de müthiş bir çözüm buldum anne biliyor musun?

Hani ben birkaç sene içinde evleneceğim ya…

Sizden öğrendiğime göre eşler kavga eder ya. Ama ben sizin gibi yapmayacağım.

Çünkü siz bağırıştıkça ikiniz de acı çekiyorsunuz.

Mesela eşim bana kızdığında,

Benimle konuşarak huzurumu kaçıracağımı anladığımda,

Bir konuda benimle tartışmak istediğinde,

Hatta bir hususu sinirle görüşmek istediğinde, huzurumu kaçırmamak için edindiğim tecrübelerime sarılacağım.

Nasıl mı?

Koltuğa gömülüp televizyon izleyeceğim.

Elime telefonu alıp sanal dünyada dolaşacağım.

Oh ne rahat.

Eşim konuşur, konuşur susar.

Bağırır bağırır oturur.

Tek başına ne kadar konuşur ki insan?

Hani denmez anne ama;

Benim küçüklüğümden beri beni umursamadan babamla kavga ettiğiniz için size teşekkür ediyorum.

Zira bana bir şeyi öğrettiniz:

Duyarsızlaşmayı.

Hissizleşmeyi.

Başkasının acısını duymamayı.

Sertleşmeyi.

Katılaşmayı.

Vicdansızlaşmayı.

Ve böylece acı çekmemeyi tabii ki…

-Dr. Yaşar Kuru