Bu yazı, “Çocuklarla nasıl iletişim kurmalı ve disiplin uygulanmalı?” diye düşünenler için farklı disiplin ekollerinden kısaca bahsetmeyi ve bu ekollere, kitaplar üzerinden odaklanmayı hedefliyor. Öncelikle farklı disiplin ekollerinin ne olduğuyla başlayalım:

Nazik Disiplin (Gentle Discipline):

Bu ekol, bağırmadan, azarlamadan ve yalvarmadan çocuğun kurallara nasıl uyacağına odaklanıyor ve rutinler yaratarak çocuğun kendini güvende hissetmesini ve ne yapacağını bilmesini vurguluyor. Bu ekolden Elizabeth Pantley, Çocuğunuzla İşbirliği Yapın adlı kitabında şöyle diyor: “Çocuğun yapmasını istediğiniz bir şeyde, seçimler koyarak onun da karara katılmasını sağlayabilirsiniz (kırmızı pijamayı mı giyersin maviyi mi gibi sorular).” Pantley, dikkat dağıtarak yanlış davranışları ortadan kaldırabileceğinizi ve eğer ısrarcı olurlarsa da pazarlığa girişmemenizi tavsiye ediyor. Doğrudan söylemeyi (lütfen çöpü çıkar) ve bir iş bittiğinde diğerinin yapılacağına dair kural koymayı öneriyor: “Çöpü çıkardığında televizyon izleyebilirsin.”

Sınır Çizen Disiplin (Boundary-based Discipline):

Çocuğun doğal sonuçlara katlanması üzerine kurulu bu ekol, limit ve sonuç odaklı. Ekolün yazarlarından Robert J. Mackenzie’nin Çocuğunuza Sınır Koyma adlı kitabı, sorumluluk sahibi çocuk yetiştirmek için sınırların önemli olduğuna vurgu yapıyor. “Yumuşak sınırlar esnek olduğu için karmaşık mesajlar içerir,” diyen Mackenzie, “Hayır her zaman ‘hayır’ olmalı, esnememeli,” diyor.  Örneğin geç kalmaması gerektiğini bildiği halde eve geç gelen çocuğun uzun bir süre arabayı tekrar kullanamaması gibi sınırlar koymak ya da yemek hazır dediğiniz halde çocuğunuz masaya gelmeyip televizyon izlemeye devam ediyorsa, yalvarmak yerine televizyonu kapatmak gibi… Bu disiplinde son sözü söyleyen hep ebeveyn.

Davranışsal Disiplin (Behavior modification): Ödül ve ceza ile istenmeyen davranışları ortadan kaldırmaya çalışan, mola yöntemini kullanan bir disiplin ekolü. Çocuklara davranışlarının sonuçlarını göstermekten çok, anne-babanın disiplinine uymalarını söyleyen bu ekol, hem anti-demokratik olduğunu düşündüğüm hem de ödül ve cezanın çocuğun iç motivasyonunu öldüreceğine ve kişiliğine zarar vereceğine inandığım için bana uzak geldi.

Bu ekolde eğer çocuk kardeşine vurursa ebeveyn uyarıyor. Tekrar vurursa molaya gönderiyor. Çocuk iyi bir davranış sergilerse de övülüyor, ödül alıyor. Bu disiplin, okullarda daha çok moladan ziyade ödül ve ceza yöntemiyle uygulanıyor. Ne yazık ki ödül sistemi, ödül alamayan diğer çocukların kendilerine güvenlerini yerle bir eden ve başarısız olarak kanıksanmayı yerleştiren bir sistem. Aynı şekilde ödül alan çocuğa da, sürekli “başarılı” olması gerektiğine ancak böyle sevileceğine dair yanlış bir mesaj veriyor. Ceza ise çocuğun öğretmene (ya da ebeveyne) hınç duymasına neden oluyor. Kısa vadede işe yarasa da uzun vadede bir kazanımı olmuyor. Ayrıca not vermek de ödülün bir uzantısı ama eğitim sistemi ne yazık ki buna dayanıyor.

Duygu Rehberliğinde Disiplin (Emotion-coaching): Bu ekol duyguları tanımayı, kendi duygularını çocuğa iletmeyi ve ‘ben’ dilini öneriyor. Ben dilinden kasıt, çocuk hoşa gitmeyen bir şey yaptıysa ona, “Bu beni şu nedenle rahatsız etti,” demek (“Sen çok kötü bir şey yapıyorsun” yerine). Bolca iletişim ve karşılıklı sakince konuşma var bu ekolde.

Bu ekolü daha ayrıntılı ele almak üzere baştan, yani bebeklikten başlayalım. Aletha Solter’in Bilinçli Bebek kitabı, bebeklerin neden ağladığını bilimsel verilerle anlatan; ağlamak, duygularını ifade etmek üzerine derinleşen bir kitap. Sunduğu bilimsel veriler/deneyler, kitabı ebeveyn olmayanlar için de ilginç kılıyor. Solter, “Eğer aç değilse, fiziksel bir acısı olmadığına ve altının ıslak ve uykusuz olmadığına eminseniz, bırakın bebeğiniz (ya da çocuğunuz) ağlasın,” diyor. Bırakın ağlasın demek ağlamasını emzikle, dikkat dağıtarak ya da emzirerek bastırmayın demek. Ağlamak, bebekler için duygularını ifade etmek, rahatlamaktır. Ağlarken gözyaşıyla atılan stres hormonunun, vücuttan atılmazsa (yani ağlanmazsa) büyümeyi engellediğini (çocuk stressizse sorun yok) anlatan Solter, ABD’deki bir çocuk yuvasından örnek veriyor. Bu çocuk yuvasındaki çocukların gelişimsel gerilik yaşadığı ve yapılan incelemelerde bebeklerin ağlamayı bıraktığı için stres hormonunun buna neden olduğu bulunuyor. Bebekler ağlamayı bırakıyor çünkü ağlasalar da onlarla ilgilenen bir yetişkin olmuyor. Yaklaşık 18 saatlerini beşikte geçiriyorlar ve ihtiyaçları yeterince karşılanmadığı gibi ağladıklarında kucağa da alınmadıkları için ağlamayı bırakıyorlar.

Yazar, bebeğiniz (ya da çocuğunuz) ağlarken yanında olun ve duygularını anladığınızı gösterin diyor. Ona sarılarak, yanında durarak yapabilirsiniz bunu. Dolayısıyla kitap, hem o ağlarken sakin kalmanızı, hem de ağlamanın fizyolojik/duygusal önemini anladığınız için duyguların (ağlamayı da içeren) açığa çıkmasının ebeveyn çocuk iletişiminde elzem olduğunu anlamanızı sağlıyor.

Bebeklikte duyguları ifade etmenin, bastırmamanın ağlamakla alakalı ve önemli olduğunu söyleyen Solter’in kurduğu temele Naomi Aldort yeni taşlar ekliyor. Naomi Aldort’un Çocuğunuzla Birlikte Büyümek kitabı, Solter gibi duyguları tanımayı öneriyor ve kendi duygularını çocuğa iletmeyi/ben dilini iletişimde nasıl kullanacağınızı örneklerle anlatıyor. Kitap, “Çocuğun duygusunu kabul ederseniz sorunun çözümünü bulabilir ya da çocuk sorunu sorun etmekten çıkar,” diyor. Burada önemli olan duyguların kabulü ki böylece çocuk duygularını bastırmıyor ve bu da ona yoluna devam etme gücü veriyor. Yetişkinlerde de böyle değil midir? Örneğin, sevgilimizden ayrıldığımızda bizi dinleyen, yargılamadan dinleyen biri olursa daha çabuk iyileşmez miyiz?

Dolayısıyla bu yaklaşımda çocuğa nasihat etmek (anneni sessizce bekle), geçiştirmek (çikolata alalım gel), yok saymak (azıcık beklemekten bir şey olmaz demek ya da duymamazlıktan gelmek), ödül, ceza ve tehdit yok. Aldort, duygusu kabul edilmeyen çocuğun, bunu bastırıp kendine güven konusunda sorun yaşayacağını ya da öfke nöbetleri geçiren, sinirli bir çocuk olacağını söylüyor.

Pozitif Disiplin (Positive Discipline):

Duygu rehberliğinde disiplin ekolünü dışlamayan bu ekol, çocuklara sorumluluk vermeye odaklanıyor. Bu ekolden Jane Nelsen ve Cheryl Erwin’in Çocuk Sevgisi adlı kitabının mottosu şu: “Sorumlu çocuk yetiştirmek için siz bilinçli şekilde sorumsuz davranın.” Bu ekolde de “etkin dinleme” var. Kitapta bu metot, “yansıtıcı dinleme” olarak çevrilmiş. Ayrıca Aldort’da olduğu gibi beyin fırtınasıyla ortak çözüm bulmayı; “kaybeden yok” çözümünü de öneriyor. Örneğin Furby oyuncağı olmasını çok isteyen çocuğu, ebeveyn etkin dinledikten sonra çocuk hala oyuncakta ısrar ediyorsa, çocuk ve ebeveyn nasıl alabileceklerine (nasıl para biriktirebileceğine) birlikte karar veriyorlar (1). Nelsen ve Erwin kendine güvenen, ilerdeki hayatında bağımsız bir birey olabilen çocuklar için anne babaların aşırı hoşgörülü ve ceza odaklı (disiplin ve ceza aynı şey değildir!) olmamaları gerektiğini söylüyor:

“Bu iki aşırı ucun arasında bir yer var. Buna aynı anda sevecen ve kararlı davranmak diyoruz, ne aşırı kontrol ve ceza, ne de aşırı hoşgörüyü içerir. Gerçek disiplini içerir. Çocuklara doğru davranışları, doğru düşünüp karar vermeyi, kişisel güvenilirliği ve insanların hayatta en iyiyi yapmalarına yardımcı olan tutum ve sezgileri öğretmeyi içerir.” (2)

Dışarıdan gelen değil özdisiplin sahibi olmayı öğretmeye odaklanan bu ekol, ödevini unutan çocuğun bu sorumluluğu alması gerektiğini ve ebeveynin ödevi okula götürmemesini, iki yaşından itibaren çocuğun kendi kendine giyinmesine izin vermek gerektiğini (tabii kolay giyilen kıyafetler alarak), kirli çamaşırlarını ayırmak gibi işleri çocuğa bırakmak gerektiğini ileri sürüyor ve sorumluluk almaya dair bu tür öneriler veriyor. Kitap özetle şunu söylüyor: Onlar için ne kadar çok şey yaparsanız daha da fazlasını isterler ve sorumlu birey olma fırsatını ellerinden alırsınız.

 

Aylin Sayın

 

(1) Jane Nelsen & Cheryl Erwin’in “Çocuk Sevgisi”, 29.

(2)  Nelsen & Erwin, 49.

 

KAYNAK= https://assets.babycenter.com