Kızım kendisinden yaşça büyük olan arkadaşı ile oynuyordu evimizde…

Arkadaşı ilkokul birinci sınıfa gidiyordu.

Öğleden sonraya yetiştirmesi gereken ödevini de yanında getirmişti.

Bitirdikten sonra benden kontrol etmemi istedi.

Sayfada küçük resimler vardı ve her satırda yanlış olan resmi işaretlemesi isteniyordu.

İşaretlenmiş kağıdı aldım elime, bir süre baktım…

Ne okullar okumuştum, diplomalar beni büyük insan yapmıştı(!) ya, cevaplar ne kadar da basit geldi gözüme…

Ama yanlışlar bu kadar ortadayken, kimisinde işaretlenenler farklıydı. Nasıl da kendinden emindi, ama cevapları kesin(!) yanlıştı.

Sorulardan birinde; resimde suyu açmış elini sabunlayan bir çocuk vardı, diğer resimde elleri kirli bir çocuk…Ne kadar açıktı, cevap ortada bağırıyordu…

Eli yıkamak doğru, yıkamamak yanlış…

Oysa küçük kız, yanlış olarak elini yıkayanı işaretlemiş.

Şaşkınlıkla sordum “Neden bu yanlış?”

“Çünkü suyu israf ediyor.” dedi.

Bir diğer soruda; ilk resimde masada kahvaltı yapan iki çocuk vardı, belli ki kardeşler…

Diğer resimde de çocuklar var ama kahvaltı falan yok.

Yanlış olarak kahvaltı yapan çocukları işaretlemiş.

“Peki, bu neden yanlış?” dedim yine merakla.

“Çünkü anne babasını beklemeden yemeye başlamışlar.” dedi.

Kitaba göre yanlıştı, ama çok duyarlı cevaplardı duyduklarım.

Tahsilimden, yaşımdan utandım…

Ne kadar da kolay gelmişti sorular bana…

Anladım ki cevaplamak hiç de kolay değilmiş…

Tersine iki minik soruyla karışan kafamla, gözlerimin içine sorarak bakan küçük gözlerden bir kaçsam, nerelere kaçabilirdim…

Küçük kızın cevapları çok doğru ve anlamlıydı, sonuna kadar haklıydı…

Ama olması gerekene göre yanlıştı. Kendimce bir şeyler geveledim, suyu göstermek için öyle yapmışlar, anne babası da gelecekmiş falan…

Durdum…

Kafamıza vura vura ezberletilen, tek doğru vardır, anlayışına kızdım.

En çok da ruhumuzu teslim ettiğimiz eğitim sistemine…

Sonra içime bir hüzün oturdu.

Acaba kaç öğretmenin bir çocuğun yanlış cevaplarına “Neden?” demeye zamanı olacaktı?

Zamanı olsa sabrı yetecek miydi?

Kaç öğretmen çocuğun, karşısında yorum yapmasına fırsat verecek kadar kendinden emindi?

Sınavlarla örülmüş eğitim sistemimizde her sorunun tek doğru cevabı vardı oysa.

Her bir yanlış cevabı neden verdiğimiz sorgulanmaksızın, doğrularımızı alıp götürdü hep…

Oysa yanlışların açıklamasında ne öğretiler gizliymiş, doğruların bize katamayacağı…

Kim bilir ne fırsatlar kaçırdık, “yanlış, yanlış” diye cevaplarımızın üzerine kırmızı kalemlerle koca koca çizikler atılırken…

Çizikler aslında hayal gücümüze, yorum yapma becerimize atılıyormuş meğer, duyarlı taraflarımız törpülenmiş biz ve belki büyüklerimizde farketmeden…

Keşke her çocuğun yaptığı yanlışları açıklamaya fırsatı olabilseydi…

Bizimkilerden daha az kilometre yapmış gözlerle bakıyorlar hayata, hem de baktıkları her bir kareyi ince ince yorumlarla süsleyerek…

Sonra içimdeki hüznüm ikiye katlandı, bu olay kızımın haşhaş tanelerini hatırlatınca…

Kızımın koltukların üzerine yaydığı haşhaş tanelerini gördüğüm gün, bunlar böyle mi yenilir, niye bir örtü istemedin, böyle yaptın, diye söylenirken buldum kendimi…

Dört yaşındaki kızımın cevabı beni kendime getirdi: “Anne ben koltuğu süslemek istemiştim.”

Evet, oldukça özgün ve estetik bir bakış açısıydı, neden olmasın…

Belki eğitim sisteminin tek düzeliğine, tek tipleştiriciliğine ve ezberci anlayışına geçemeyecek hükmüm…

Pek çok kişi gibi “Değişsin bu sistem!” diye haykırsam,

“Çocukların kendilerini ifade etmelerine izin verilsin.” diye birilerine yalvarsam, biliyorum ki bir işe yaramayacak…

Ama ben ne yapabilirim, diye sordum kendime…

Karşılaştığım ve hayatına dokunduğum her bir çocuğa o tılsımlı soruyu sorabilirim dedim…

“Neden?”…

Siz de yaramazlık yaptığı için sizden köşe bucak kaçan ya da sınavdaki yanlış cevaplarından dolayı yüzünüze bakamayan çocuğunuza sormak ister misiniz…

“Bunu böyle yapmışsın ama neden?”

Ve sonrasında cevabı ne olursa gönlümüze buyur etsek, bizim doğru olduğunu düşündüklerimizi dayatmasak ve kimsenin bunu yapmasına izin vermesek…

Bir soruyla cesaret bulur belki bir küçük yürek…

Belki bir çocuğun içindeki bir hayal canlı kalır.

Belki donuk gözlerinde bir çocuğun, soğuk kışlar bahara döner…

Yemyeşil çimler biter, içinde rengarenk çiçekler açar…

Ve o rengarenk bahçelerde daha mutlu çocuklar büyür…

Kim bilir…

Gonca Anıl