Hakkâri’den bir grup ortaokul öğrencisi Millî Eğitim’in bir projesiyle İstanbul’a gelmiş ve üç gün boyunca gezmişler.

Bu arada öğrenciler farklı ailelerin evlerinde misafir edilmiş.

Bu çocuklardan birisi de Fatih Bey’in evinde kalmış.

Ev sahibi çocuk ve misafir çocuk bu sürede tanışıp, kaynaşmışlar.

Fatih Bey’in eşi, çocuklar evde kendi aralarında sohbet ederken misafir çocuktan şöyle bir cümle duymuş;

“İstanbul’a gelirken babam harçlık olarak 210 lira verdi. 100’ünü o görmeden geri bıraktım.”

İsmini, yaşını, kaçıncı sınıfa gittiğini ve ders notlarını bilmiyorum ama bu çocuk tartışmasız Türkiye’nin en başarılı çocuğudur.

Hani konuşup duruyoruz ya, kazanım mazanım diye sürekli…

Hakkâri’de bir baba çocuğunu kazanmış kardeşim, gerisi fasa fisodur.

Bırakınız yaşasınlar!

Şimdi ben size sorsam, “Çocuğunuz ne güzel yürüyor. Ne yaptınız da bu hâle geldi?” diye…

Ne cevap verirsiniz?

“Bir şey yapmadım” dersiniz herhâlde.

Çünkü anne baba çocuğun yürümesine izin verirse, çocuk yürümeyi zaten öğrenir.Çocuk konuşmayı da kendisi öğrenir.

Çünkü yaradılış olarak bu kabiliyet verilmiştir.

Ama çocuklar ne konuşacaklarını anne babalarından öğrenirler.

Yani çocuk ne duyarsa, onu konuşur.

Ne yaşatılırsa, onu yaşar.

Şimdi Hakkâri’de bu babayı bulup, “Ne yaptın da bu çocuk bu hâle geldi?” diye sorsak, muhtemelen o da “Bir şey yapmadım” diyecektir.

“Sadece doğru bir hayat yaşadım ve onun da yaşamasına izin verdim.”

Burada üç tane önemli nokta var.

Birincisi doğru ve güzel bir hayat yaşayarak çocuğa örnek olmak.

İkincisi çocukların kendi hayatlarını yaşamalarına izin vermek.

Üçüncüsü de (fazla) bir şey yapmamak.

Çünkü çocuklar için bir süredir çok fazla şey yapıyoruz.

İlgi eksikliğini aktiviteyle, vakit eksikliğini de nakitle kapatmaya çalışıyoruz.

Çocuğu yaşamasına izin vermemek ne demek peki?

Çocuk okulda bir arkadaşıyla kavga ettiğinde, ertesi gün okula koşup ortalığı birbirine katıyorsanız…

Bir öğretmeni tarafından azarlandığında, “Ben yarın bunun hesabını sorarım!” diyorsanız…

Sıkılmasın, üzülmesin, üşümesin, ağlamasın, acıkmasın diye kendinizi paralıyorsanız…

Çocuğun her problemini siz çözüyorsanız,

Çocuğunuz komut almadan iş yapamıyorsa…

O çocuğun yaşamasına izin vermiyorsunuz demektir.

Çocuk eğitiminde en önemli formül galiba şu; Düzgün bir hayat yaşayın, dua edin ve olayları biraz akışına bırakın!

Nerede hata yaptık?

1- Çocukların istedikleri her şeyi alarak sevinçlerini yok ettik.

2- Üzülmelerine hiç fırsat vermeyerek empati duygularını yok ettik.

3- Sıkılmalarına izin vermeyerek hayal güçlerini yok ettik.

4- Her sendelediklerinde hemen kollarına girerek problem çözme becerilerini yok ettik.

5- Her işi onların adına kendimiz yapmaya çalışarak öz güvenlerini yok ettik.

6- Çocuğun yanında sürekli okulu ve öğretmenleri çekiştirerek, öğretmene saygılarını yok ettik.

7- Daha okula başlamadan ellerine tablet ve akıllı telefon vererek akran iletişimini yok ettik.

8- Çocuğu beşikte bakıcıya teslim ederek, annelik rolünü yok ettik.

9- Çocukları okuldan kulübe, kulüpten etüde, etütten özel derse koşturarak aile hayatını yok ettik.

10- Çocuğumuzun her anını sosyal medyada paylaşarak mahremiyet duygusunu yok ettik.

Sonuç?

Galiba biz çocuk eğitiminde işleri bayağı bir yok ettik.

Salih Uyan