Daha ilkokul birinci sınıftan başlıyor okuldan soğut projesi. Projenin en önemli basamağı ödev.

Tatilde heyecanla okulun başlayacağı günü bekleyen minik yavrumuza ilk bir ay içerisinde yüksek dozda ödev yüklemesine başlıyoruz. Heyecan içinde okulu bekleyen çocuktan bir ayın sonunda eser kalmıyor.

“Beklediğim okul bu muymuş?” sorusuyla okul günlerini tamamlıyor. Tabii günler geçerken okula gitmemek için farklı mazeretler bulmayı da deniyor. Haksız mı?

Günde beş sayfadan az olmamak şartıyla yer yer 10 sayfaya da çıkabilen birbirinin tekrarı olan ev ödevleri onu bekliyor her akşam. Beş sayfa dediysem daha fazlasını yazmaya elim gitmediği için yazmıyorum. Projeyi daha yüksek dozda uygulayanlarda var tabii.

Okula başlamadan önce ailesinin bir tanesi olan çocuk artık öğrenci sıfatıyla çıkıyor ailenin karşısına. Anne-baba gergin ve panik halinde. Çocuk ağladıkça, zorlandıkça, yapamadıkça aile daha da strese giriyor ve şiddet başlıyor…

Çocuk ailesi ile onu karşı karşıya getiren onu bu süreçten zorlayan her şeyden nefret ediyor.  Okul, ödev, öğretmen, anne baba hepsi nasipleniyor bu nefret pınarından. Büyüdükçe hepsinden öcümü nasıl olsa alacağım diyerek durumu kabulleniyor.

Başardın Öğretmenim Tebrikler!

Verdiğin özensizce hazırlanmış fotokopi kağıtlarıyla ticari kaygılarla hazırlanmış setlerle, beş sayfa “e” yazma çalışmaları ile çocuğun merakını artık bitirdin.

Oysa yaptığımız sohbetlerde ne çok şey bildiğimizi anlatıyoruz birbirimize… Ben öyleyim, ben böyleyim derken sınıfta okuldan soğuttuğumuz çocuklar hiç gelmiyor aklımıza. Konuşurken mangalda kül bırakmıyoruz. Sınıfa gelince çocuklar görüyor ikinci yüzümüzü.

Hani bilinenden bilinmeye, basitten karmaşığa, yakında uzağa, somuttan soyuta giderek öğretecektik. Hani çocuğa göre ilkesine uyacaktık. Hani her çocuğun gelişim seviyesi farklıydı. Hangi eğitim kitabında okudun evde beş sayfa aynı harfin yazılmasının faydalı olduğunu?

Verdiğin yoğun ve amaçsız, sadece oylama amacı güden çalışmaların çocuğu zorlayabileceği hiç aklına gelmedi değil mi? Çocuğu anne ve babasıyla karşı karşıya getirip anne babalara “Çocuğum acaba yetersiz mi?” kaygısını yaşatabileceğini hiç düşünmedin tabii. Verdiğin 10 sayfa yazı çalışmasını tamamlayamadı diye yıldızda atmazsın sen şimdi…

Veliler Çocukların Sadece Anne Babalarıdır.

Öncelikle şunu belirtmeliyim. Veliler çocukların sadece anne babalarıdır. Onlara öğretmen misyonu yüklemek çoğun anne-baba imajını zedeleyen bir durum oluşturur. Okuldan önce ailesi ile sorun yaşamayan çocuk okul döneminde ödev nedeniyle sürekli karşı karşıya gelir.

Bu durum aile ilişkileri açısından oldukça olumsuz bir durumdur. Öğretim çalışmalarını velinin üzerine yıkmak öğretmenin amatörlüğünün göstergesidir.

Herkes işini yapmalıdır. Veli anne baba, öğretmen öğretici konumunda olmalıdır. Okulda belli yöntem ve tekniklere göre yaptığınız öğretim çalışmalarında veliden yardım istemek çocukta karmaşaya neden olur. Çocuk anne-baba ve öğretmenin anlatımı arasında bocalama yaşar.

Sonra “Çocuk yapamıyor.” Deriz. “Anlatıyorum anlatıyorum, anlamıyor.” naraları atarız. Anlıyor çocuk aslında, evde kafasını karıştıran olmasa…

Ödev vermeyelim demiyorum. Verdiğimiz ödevi samimi olarak verelim. Gerçekten bir amaç güttüğünü bilelim. Oyalamayalım çocukları, zekalarıyla dalga geçmeyelim. Öz saygılarını zedelemeyelim. Ödevini yaptı veya yapamadı diye ödül ve cezaya başvurmayalım. Ne mi yapalım? Merak duygularını ateşleyelim. Heyecanlanmalarını sağlayalım. Onlara ödevlerini seçme fırsatı tanıyalım. Seviyelerine ve ilgilerine göre çalışmalarını destekleyelim.

On Sayfa “e” Yazarak Bir Çocuk “e” Yapmayı Öğrenmez. Sadece Zekasıyla Dalga Geçildiğini Düşünür.

Evler fotokopi kağıtlarının havada uçtuğu, çalışma masalarının test kitaplarından görünmediği yerler olmasın. Evler okullara dönüşmesin ve çocuk açısından okulda tamamlanmamış çalışmaların yapıldığı yer olarak algılanmasın.

Ev çocuğun yaşam alanıdır. Aile içi paylaşımların yapıldığı yerdir. Bırakın ailesi ile vakit geçirsin. Annesine o gün yaptıklarını anlatsın. Babasıyla sınıf içinde yaşadığı sorunları tartışsın. Yaşadıklarını değerlendirebilsin.

Eve bir misyon yükleyeceksek bu okul görevi olmamalıdır. Ev okulda anlatılanların uygulama yeri olmalıdır. Okulda anlatılan konuların işe yarayıp yaramadığının test edildiği, işlerliğinin sınandığı yer olmalıdır.

Bırakın çocukları öğrendiklerini uygulamaya çalışsınlar. “Okulda anlatılanlar işe yarıyor mu? Faydalı mı?” sorularına cevap bulsunlar. Anlatılan konuların hayattaki yerini bulmaya çalışsınlar.

Hani okul çocukları hayata hazırlama yeriydi. Bunu fotokopi kağıtları ve test kitapları ile mi başaracağız. Eve gelen çocuk özensizce hazırlanmış ödevlere ve öğretim ilkelerine dikkat edilmeden hazırlanmış kaynaklara boğulduğu sürece öğretilen konular okulun dışına çıkamayacak.

Öğrenilenler okul içinde kalacak. Okulda anlatılanların sadece ödevlerde ve testlerde kullanıldığını düşünecek.

Yıkalım artık tabularımızı. Sorgulayalım artık adına ödev dediğimiz çalışmanın işe yararlığını. Yıllarda aynı şeyi yapıyoruz. Aynı şikayetleri, aynı mazeretleri sunuyoruz. Aynı şeyleri deneyip farklı sonuçlar bekliyoruz.

Hz. Mevlana’nın Dediği Gibi “Dün Dünde Kaldı. Artık Yeni Şeyler Söylemek Lazım.”

Başlayalım artık yenilenmeye. Yenilenmenin ilk basamağı verdiğimiz ev ödevlerini sorgulamak olsun. Çıkalım artık rutinlerimizden. Şaşırtalım çocuklarımızı, okullar koşarak eve gidilen yerler değil koşarak gelinen yerler olsun.

Yazı mı yazdırmak istiyorsun. Annesini izleyerek bir yemeğin yapılışını yazsın. Meslekleri mi öğretmek istiyorsun. Gitsin mahallenin bakkalıyla, sağlık ocağının doktoruyla konuşsun…

Paralarımız konusunu mu anlattık. Çocuğa markete gitme, alışveriş yapma ödevi verelim. Bölmeyi mi öğrettik. Yemeği tabaklara dağıtma, ekmek kesme görevi verelim. Ailem konusunu mu işledik. Dedesini, amcasını telefonla arama ödevi verelim… Karışımları ayırma yöntemlerini mi öğretmek istiyorsun. Annesiyle mercimek yıkama görevi ver. Çay demleme görevi ver.

En iyi öğrenme yaparak, yaşayarak öğrenme değil miydi?

Baksın gerçekten işe yarıyor mu okulda anlatılanlar? Öğrendiğini uygulasın. En iyi öğrenme yaparak yaşayarak öğrenme değil miydi?

“Aşağıdakilerden hangisi nezaket ifadesidir?” sorusunun bir anlamı yok. Sabah gördüğü arkadaşına “Günaydın” demiyorsa eğer.

Bırakalım anlık ezberlenen bilgilerle çocukları değerlendirmeyi. Bırakalım sıkıcı tekrar bilgilerle öğrettiklerimizin kalıcı hale geleceğini düşünmeyi. Savaşları eksiksiz sayan tarihlerini bilen çocuk işimize yaramaz öğretmenim! Bize barış içinde yaşanacak dünyayı tasarlayacak çocuklar lazım.

Unutmayalım! Çocuklar bizim önceliklerimize göre yetişir. Biz ne istiyorsak onlar ona uymaya çalışırlar. Bir öğretmen arkadaşımın dediği gibi “Ülkemizde Fatihler çok Akşemsettinler yok.” Fatihler yetiştirmek istiyorsak Akşemsettinlerin vizyonuna sahip olmalıyız…

Kaynak:http://blog.classloom.com/tr/okuldan-sogutma-projesi-odev/