Çay kaşığımız bitmiş bizim.

Evet, cümlede bir absürtlük yok şaşırmayın düzenli olarak çay kaşığımız biter bizim. Çay biter şeker biter ekmek biter bir de çay kaşığı biter bizim evde.

Almak için bir yere girdim.

Elli yaşını geçkin karı koca olduklarını tahmin ettiğim birileri tartışıyordu girdiğim zaman.

Sesleri de çok çıktığı için insan istemese bile duyuyor mevzuyu.

“Bir tanecik kızım var benim tabii en iyisi olacak” diyor kadın, adam da “olsun olsun hepsi en iyisi olsun da üç takım değil iki takım al ne gerek var” diyor.

İnsanların evlatları için hep en iyisini isteme güdülerini anlıyorum.

İnsan evladının tırnağına taş değsin istemez ama şu kız annesi şımarıklığını anlayamıyorum.

İşte bu annelerin yetiştirdiği kız çocukları “Prenses Sendromu” hastalığına yakalanıyorlar büyüdükleri zaman.

Aşırı derecede hassas ve kırılgan, her şeyin en güzeline layık olduklarını düşünen, emirler yağdırmayı seven ve patronluk taslayan, agresif ve kaprisli prenses sendromu hastalığına yakalanmış kızlar dolu etraf.

Trenin geç kalışından, otobüste yer olmamasından, gidilecek adresin bulunamamasından, karnının ağrımasından uzatmayalım istediği gibi olmayan her bir şeyden; öncelikle sevgilisini ya da kocasını, o yoksa herhangi başka bir insani sorumlu gören; düzeltmek için, bir ucundan tutmak için kılını kıpırdatmayan, bilakis oflayıp puflayan, kollarını kavuşturup ayaklarını pıt pıt yere vuran kadınların çizdiği tablodur genelde karşılaşılan.

Ve maalesef prenses sendromuna sahip kızlar; küçük yaştan itibaren annelerinden, çizgi filmlerden, toplumdan, medyadan aldıkları mesajlar ile büyüyor.

Büyürken; prensesler her zaman güzeldir ve güzel giyinir, prensesler istedikleri bir şey olduğunda emreder ve gerçekleşir, tüm ilgiler onların üstündedir, prensesler ancak prenslerle evlenebilir, prensler yakışıklı ve zengindir, zor duruma düşen prensesler prensler ya da şövalyeler tarafından kurtarılır kafası ile büyüyor.

Sonra büyüdüğü zaman bilinç altı ben de prenses gibi davranırsam aynı imkânlara sahip olabilirim diye telkin ediyor.

Ama işler gerçek hayatta masallarda olduğu gibi mutlu son ile bitmiyor tabi. “Kirli donunu, çorabını oraya buraya atan prens mi olur?” gerçeği ile yüzleşen prenses, soluğu mahkemede alıyor. “Çok değişti bu Nezaket” diye GSM firmalarını zengin ediyor.

Hayır adam değişmedi sadece evcilik oynamaktan sıkıldı. Kira ödenecek, elektrik yatırılacak ve senin göz yakan pembe eşyalarına para bulunacak nereye kadar seninle oturup evcilik oynayabilir?

Nereye kadar senin instagram hikayelerinin esas oğlanı rolünü taşıyacak?

Tabi hayatı oyun ve masaldan ibaret zanneden, sonsuz aşkın olduğuna diziler ile inandırılan kızımız boşanıyor.

“hıyıtımdı bır dıfı ıvlınıyırım” diye her şeyi yaptıran bu kadınlar ikinci evliliklerini yaparken “bırıncıdı ıstığım gıbı ılmıdı bı sıfır hırşıy mıkımmıl olsun ıstıyırım” diye yeni birinin hayatını karartıyor.

Ayakları yere basan, ne istediğini bilen, dünyanın kendi etrafında dönmeyeceğine ikna olan kız çocukları yetiştirmek lazım.

Ezgi Akgül