Efsane gazeteci-yazar Ertuğrul Akbay ilk kez açıklıyor. Akbay 8 yıl önce Kronik Lenfositik Lösemi (KLL) olduğunu öğrendi. Bunu yakınlarından sakladı…

Hastalığın ilerlemesini önledi. Doktorları bile şaşırttı. Peki nasıl? İşte ilginç öyküsü…

8 yıl önce Cerrahpaşa hastanesine başka bir nedenle gitmiştim.
Ama orada çok sevdiğim bir doktorum…
Gelmişken…
Gel sağlığını şöyle bir gözden geçirelim, demişti.
İşte, bu şekilde “KLL” yani Kronik Lenfositik Lösemi olduğumu öğrenmiştim.
Demek, bir süredir çektiğim halsizlik, yorgunluk bu nedenleymiş.
Şaşırdığımı gören doktorum;
-Şansın var. Bu iyi huylu bir kan kanseri…
Şu an ne ilaca ne de kemoterapiye gerek yok.
Kendine iyi bakarsan…
İçki, sigara içmezsen…
Bilinçli beslenip, bilinçli spor yaparsan…
Uykuna, özel hayatına dikkat edersen…
Bu hastalığı yok edemezsin ama sana zarar vermesini önlersin.

SIK GÖRÜLEN KANSER TÜRÜ

İşte, 8 yıldır en yakınımdan bile gizlediğim…
Bu bela! Hastalığı sonunda açıklamak zorunda kaldım.
Neden mi?
-Anlatayım;
Geçen hafta rutin bir kontrole gitmiştim.
Doktorum biraz da şaşırarak;
-Çok güzel gidiyor.
Hastalığın hiç ilerlememiş…
Kutlarım seni, diyerek şöyle konuştu;
Bu hastalık son zamanlarda en sık görülen iyi huylu kan hastalıklarının bir çeşidi.
Özellikle, İstanbul gibi büyükşehirlerde yaşamanın stresi…
Ekonomik zorluklar, ailevi sorunlar, üzüntüler…
Bilinçsiz beslenme bu hastalığı daha bir yaygın hale getiriyor.
Beni şaşırtan sende bu hastalığın hiç ilerlememesi oldu.

SOSYAL SORUMLULUK İÇİN

Nasıl yaptığını anlat da herkes senin yöntemlerinden yararlansın.
Doktoruma;
-Yakınlarım bile bu hastalığımı bilmiyor…
Anlatırsam telaşlanıp üzülürler, deyince…
Doktorum;
Neden üzülsünler 8 yıl öncesine göre çok daha iyisin, üstelik formdasın.
Anlatman, senin için sosyal bir görev olmalı…
Zira, yüzlerce kişiye yol göstereceksin.
Onların sağlıklı yaşamlarına katkın olacak.
Üstelik iyi bir gazetecisin. Bunu her yerde….
Yazılı ve görsel yayın organlarında da…Herkesin kolayca anlayabileceği bir dille anlatabilirsin.
İşte!
Doktorumun bu ısrarı üzerine…
Bu bela! Hastalıkla nasıl başa çıktığımı sizlere açıklıyorum;

Bilinçli beslenme, bilinçli spor yapma gibi her şeyden önce…
İnancınız…
Yarın için bir umudunuz…
Bir hedefiniz, amacınız…
Bir hayaliniz, bir heyecanınız olmalı.
Hele, yaşınız 70’i geçtiyse…
Yaş 70 iş bitmiş, derler.
Takmayın bunu kafanıza.
Sizlere…
“Bisikletli kız”ın öyküsünü anlattığımda…
Umut’un…
Heyacanın…
Yaşam mücadelesinde ne denli önemli olduğunu anlarsınız.

Yaşlı anneannesinden başka kimsesi olmayan…
Okuluna bisikletiyle gidip gelen…
Lise öğrencisi bir kızın yaşam öyküsüdür bu…

Günün birinde anneanne ölümcül bir hastalığa yakalanır.
Genç kızın başvurmadığı doktor kalmamıştır.
Hiçbir ilaç çare olmamıştır.
Bu çaresizliği öğrenen öğretmeni genç kıza bir kitap verir.
Ve der ki;
-Okulundan döndüğünde bu kitabı anneannene oku…
Eminim çok sevecektir.
Konusu çok ilgi çekicidir.
Fakat en heyecanlı yerinde okumayı kes.
Devamını da yarın okuyacağını söyle.
Genç kız öğretmeninin dediği gibi yapar.
Okuldan döndüğü her gün…
Kalınca olan bu kitabın belli sayfalarını anneannesine okur.
Ama öğretmeninin dediği gibi…
Her seferinde kitabın en heyecanlı yerini ertesi güne bırakır.

Devamını öğrenmek için de…
Ertesi günü torununun okulundan dönmesini dört gözle… Heyecanla bekler.
Aradan aylar geçmiş…
Umut ve heyecan yaşlı kadına hastalığını unutturmuş…
Her geçen gün iyileşmeye başlamıştır.
Ancak bir okul dönüşü bisikletiyle evine dönerken…
Genç kıza bir araba çarpar.
Yaralanan kızı hemen hastaneye kaldırırlar.
Bütün gece hastanede müşahede altında tutarlar.
Evine gitmesine de ertesi günü izin verirler.

HIÇKIRA HIÇKIRA AĞLADI

Anneanne ise kitabın en heyecanlı yerinde kaldığı için…
Umutla… Heyecanla bekler, bekler…
Torunu bir türlü gelmek bilmez.
Yaşlı kadının umudu gittikçe tükenir.
Genç kız evine döndüğünde;
Okuma yazma bilmeyen anneannesinin koltuğunda…
Elinde kitap…
Başı önüne düşmüş, öldüğünü görür.
Çılgına döner.
Genç kızın hıçkıra hıçkıra ağlamaktan başka…
Yapacak bir çaresi de kalmamıştır  artık…

“UMUT”un yaşamda ne denli önemli olduğu…
Bu öyküde açıkça anlatılıyor.
Bakın, bu konuda 3 filozof ne diyor:
Emile Zola;
-Umut gidince, yaşama zevki de gider…
Goethe;
-Ümit! Ah, hayatın biricik tatlı merhemi…
Holderlin;
-Umut olmasaydı, yaşamak da olmazdı…

HEDEFİMDEN ŞAŞMAM

Bu nedenle hayatta hep umutlu oldum. Kendime hep zor hedefler koydum.
Epiktetos’un şu sözlerinden de ilham aldım:
-Zorluklar ne kadar büyük olursa, onların altından kalkmakla erişilecek ihtişam da…
O derece parlak olur.
Usta kaptanlar maharetlerini ve saygınlıklarını…
Atlatmış oldukları fırtınalarda elde etmişlerdir.
Güçlükler insanın gerçekten ne olduğunu meydana çıkaran şeylerdir.
Zira, John Ray’ın dediği gibi;
-Sakin bir denizde herkes kaptan kesilir…
İşte!
Ben de Epiktetos’un felsefesini kendime rehber edindiğim için…
El attığım en zor işlerden bile yılmadım.
Pes etmedim.
Bu sayede, bu bela! Hastalığa “Dur”, demek bana hiç de zor gelmedi.
Nasıl mı?

DEVAMI YARIN: Ne yedim, ne içtim, ne yaptım da, bu hastalığın zararlarını önledim?

Kaynak:  https://www.sozcu.com.tr/2019/saglik/ne-yedim-ne-ictim-ne-yaptim-da-yakalandigim-kansere-dur-dedim-3143410/